YAŞAR KARADUMAN


Biz Çocukken


Çocuktuk, Ünye'nin girisindeki tabelada nüfus alti bin yaziyordu, gece bekçileri vardi, gecenin orta yerinde çaldiklari düdükler insana güven verirdi, sokak lambasinin solgun isigi altinda gelip geçerlerdi evin önünden.

Elektrikler aksam hava kararinca verilir dokuzdan sonra sönerdi, daha tüm evlere elektrik baglanmamisti, su ise halen kuyudan aliniyordu,  annemim yedi numara gaz lambasi hemen hazirdi elektrikler söner sönmez iki lamba yanardi,  biri pencerenin yanina asilir biraz da sokagi aydinlatir, biri masanin üzerinde odada orta yerde durur, diger odalari geçecegimiz zaman bunu elimize alirdik.

Henüz buzdolabi da yoktu annem yemekleri tel dolaba koyardi. Bir devrin tel dolaplari çok meshurdu, artik tel dolap kullananlardan kimse kalmadi hayatta.

Karpuzlari soguk olsun diye Türbe Mahallesinin kuyusuna salardik, kuyunun suyu serin karpuz da buz gibi olurdu, toprak testilerde su bile salan olurdu kuyuya sicak aylara rastlayan Ramazanlarda iftara yakin.

Findigi yapragindan ayiran Patoz’un bulunmasina daha elli yil vardi, findik harmanindan kaldirilan findiklari geceleri mahallenin kadinlari geç vakitlere kadar türkü ve sarkilarla ayiklarlardi. Arabesk henüz bulunmamisti Müslüm Gürses, Orhan Gencebay ortalikta yoklardi. Baris Manço Daglar Daglar, Cem Karaca, “Nem alacak felek benim?” sarkisini yeni yapmis zeki Müren yeni bestesi olan “Adanin yesil çamlari askimiza yer olsun” sarkisi ile yeni bir çikis yapmisti

 Ben çocukken, rahmetli annem Türbe Mahallesindeki evimizin bahçesinde hiyar eker, domates eker, kabak ekerdi, bahçemizde incir agaci, erik agaci, armut agaci seftali agaci, kokulu siyah üzüm Hirtars üzümü  vardi, annem incirlerden reçel, üzümlerden sirke, domateslerden salça, eriklerden hosaf, yapardi. Bu günkü çocuklar hosaf nedir bilmezler, o zaman da esekler hosaftan anlamazlardi.

 Firdevs Nine

Biz çocukken çok mutluyduk Türbe Mahallesi'nin çakmak tasli yollarinda kosar oynardik, oyun alanimiz Karilar Pazari idi. Simdi onun yerimizde bir çocuk parki var.. Karsida yasli Firdevs ninenin kirmizi tuglali evi vardi, biz bagira çagira oynarken  pencereye çikar “çocuklar biraz yavas konusun basim hasta” derdi. Firdevs Nine’nin kirmizi tugladan yapilmis evinin bahçesinde çok güzel mandalinalari vardi. Biz mahallenin haydut çocuklari mandalinalari çalmayalim diye Firdevs Nine bir sepet dolusu mandalina ile okul çikisinda yolumuzu bekler hepimizin cebine birer ikiser mandalina koyardi.

Oyunlarimizi bugünkü çocuklar bilmezler, bizim bilgisayarimiz yoktu, bilgisayarin bulunmasina daha kirk yil vardi, bugün bilinen birçok sey yoktu, bütün yokluklara ragmen  mutlu olduk..

 Ünye o zaman çocuklari mutlu eden bir sehirdi, bu günkü gibi kocaman bir köy degildi o güzelim sehri köye dönüstüren vizyonsuz kisiler daha dünyaya gelmemisler, her geçen gün bu asil sehrin geriye dogru degistigini görememislerdi.

 Dutlar ve Incirler

Kizlarin oyuncak bebekleri bezden erkeklerin kiliçlari findik iskinindan, kalkanlar tenekeden yapilirdi. Futbol topunu ise çok sonra gördük, hamsi motorlari iskelenin basinda siraya girerler kasa kasa hamsiler  yanasan kamyonlara yüklenir  Ankara'ya Konya'ya,  Eskisehir'e Kayse'riye dogru yola çikarlardi oralarda “Ünyeli Geldi, Ünyeli Geldi” diye satilirdi. Bu yil Hamsinin kilosu otuz liradan asagi inmedi. Mandalina portakal zamani Ünye'yi bir portakal çiçegi kokusu sarardi. Balcan incirleri vardi Ünye’nin, her evin bahçesinde vardi geçen yil kilosu yirmi liradan asagi inmedi.

Balcan incirinin pesinden dut gelirdi dut zamani tepenin kizlari aksama yakin ellerinde küçük dut sepetleri ile Türbe Mahallesinden asagi inerler Yali’da dizilir dut satarlardi. Tepe’nin dutlari, Türbenin erikleri meshurdu. Terme’den Fatsa’dan dut almaya gelirlerdi Ünye’ye

 Sehirde yasamanin kurallari vardi

Biz çocukken Ünye çok güzel bir yerdi biblo gibi Ünye konaklari daha, yikilmamisti, denizi doldurup park,  parkin ortasina da ucuz taklit bir cami yapan zihniyet daha Ünye'nin basina çöreklenmemisti, biz çocukken böyle abuk sabuk seyler yoktu, findigi, meyvesi, sebzesi, yagi yogurdu, çökelegi, eti, baligi boldu, çok düzgün hanimefendi ve beyefendi insanlarin yasadigi kültür düzeyi yüksek bir sehirdi.

Bir sehirli adabi vardi, bir sehirli görgüsü  vardi herkes birbirine saygili idi, bir mahalle gelenegi, komsuluk adabi, esnaflik terbiyesi vardi, sehirli olmanin sehirde yasamanin kurallari vardi..

Bu kurallari bilmeyenler Han Bogazi’ndan bati tarafina geçmeye cesaret edemezlerdi.

Ünyeli yedigi çekirdegin kabugunu yere tükürmezdi, onu köylüler yapardi, kimse güvercinleri meydana toplayip pisletmez, sonra da o pisligin üzerine basa basa Tasbasi Camisine Cuma Namazina gitmez ve çocuklarini güvercin seyleri üzerinde oynatmazdi.

Sehirde yasamanin bir asilligi vardi, sehirde insanlar yerlere tükürmez çöp atmaz, temiz giyinirdi, Müslüman olmanin sartlarindan biri de temizlikti, çevreye dogaya saygi idi,.

Biz çocukken kimse evindeki kokmus yemegini getirip meydana güvercinler yesin diye dökmez, güvercin kanadinda Cennete uçmayi düsünmezdi, sehir asil, soylu beyefendi hanimefendilerle doluydu, giyinislerinde Atatürk Türkiye'sine yakisan bir zarafet vardi, esnaf isyerine kravatli takim elbiseli fötr sapka ile gelirdi,  pejmürde degildiler kimse bugün gençlerin giydigi kiçi düsük varos tipi pantolonlar giymezdi.

 

Bugün bütün bu özelliklerini ve güzelliklerini kaybetmis, kirsal kesimden gelenlerin getirdikleri kirsal kesim yasami ve adetleri ile istila ettikleri tükenmis, bitmis, kirli ve pis denizine  sehrin içinde bes kanaldan lagim akan ve can çekisen bir Ünye’de yasamaktayiz.

 Bursali Kiz

Çocuktuk,  bir gün asagi mahallenin çocuklari ile birlikte okula basladik. Hami, Bahtiyar, Yildiz, Muteber, Salih, Tarik, Cengiz,  Nigar, Muhsin, Fatma, Isak, Münevver,  Nevzat, Ismail, Ahmet, Ömer, Hatice,  Feride, Aysel, Müberra ve daha aklima gelmeyen bir sürü çocuk, bugün üçte birimiz hayattayiz üçte ikisi gittiler..

Bursa'dan bir kiz gelmisti mahallemize hepimiz asik olduk Bursali kiza. Ona Kel Cemalin bahçesinde salincak kurduk. Bursali kiz okullar açilica gitti o gidince mahalleden cenaze çikmis gibi oldu hiç birimizde tat tuz kalmamisti, bir daha gelmedi Bursali Kiz, onu hiç unutmadik yasiyor mu bilmem, hayattaysa bizden selam olsun.

 Çocuktum, sünnet oldum, beni Davut Emmi kesti. Siktim kendimi aglamadim, aglasaydim mahallenin çocuklarina rezil olurdum. Önce atla dolastirdilar, Davulcu Idris Emmi önde, o zaman öyleydi simdi arabalarla dolasiyorlar, daat daaat.. diye.

Geceleri çakallar inerdi Çakirtepeden tavuklarimizi yerlerdi “Pevük Çakali” derdi babam “peeeeevvv, peeevvv” diye ulurlardi. Simdi bunlar gitmis baska çakallar inmis sehre.

 Noksan Tahtalar

 Mahallemiz hemen mezarligin dibindeydi,  korkardik, çok hortlak hikayeleri anlatirlardi. Bu mezarlik ve hortlak hikayelerinden çok korkardim “Senin iki tahtan noksan” derdi annem. Ne tahtasi diye. Babama sordum: “Iki tahtadan bir sey olmaz Ünye’de herkesin iki tahtasi noksandir” dedi babam, tahtalar hala noksan mi bilmiyorum.

Bu tahta meselesinden Seyh Yunus'a götürdü annem beni, orada koyun kestiler bana pilav pisirdiler, beni evliyanin yanina yatirdilar. Her Ünyeli çocuk bir defa bu Seyh Yunus Evliyasina gitmistir. O zaman daha  Seyh Yunus evliyasi Yunus Emre olmamisti, evirip çevirdiler bizim eski evliyamizi Yunus Emre yaptilar. Bu baskasinin degerlerine sahip çikmak Ünyelilerin eski hastaligidir, bir zamanlar meydandaki sahipsiz mezara da Tiryaki Hasan Pasayi sokmuslardi.

Atmisli yillardi iki binlere gelindiginde bu sehri daha ileriye tasirlar, yalidaki Rum evleri yikilmaz eski Ünye korunur, yanina yeni Ünye'yi kurariz diye düsünüyorduk.

Yeni Ünye'nin bir kismi Atatürk ve Gölevi Mahalleleri olarak kuruldu ama eski Ünye'yi koruyamadik..

Çocukluk günlerimizin Ünye’si çok güzeldi, bugün o güzellikleri kaybettik. Yavas yavas büyüdük, büyüdükçe sihir bozuldu, sehir bozuldu, o beyefendi insanlar sik Ünyeli hanimefendiler beyaz atlara binip gittiler, geride çökmüs, atmisli yillarin bile gerisine düsmüs  kocaman bir köy kaldi..

Daha önce yayinlanan bu makale güncellenmistir.

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593