“Biz İstanbul’da yaşayan gurbetçiyiz. Fındığı bahane ediyor, yaz tatilini Ünye’de geçiriyoruz. Rahmetli babam annem de böyle yapardı. Çocuklarım da böyle yapar mı? Yapmayacaklar gibi görünüyor. Akılları fikirleri Ege’de, Akdeniz’de…”
Böyle diyor çocukluk arkadaşım Yusuf… Konuşmasının devamında ise, çocuklarına hak verdiğini… Yaz tatilinin denizle iç içe yaşanması gerektiğini söylüyor.
Soruyor bana; “Denize giriyor musun?” En son 6 yıl önce girdiğimi söylüyorum.
Hatta şunu da anlatıyorum kendisine; “1989 yılında Ankara’dan gelen misafirlerle Motel Gölevi önünde denize girdik. Denizdeki jelimsi bir madde her tarafımızı sardı, vıcık vıcık olduk. O yıldan sonra 30 yıl Ünye’de denize girmedim. Dediğim gibi en son 1989’da, onu da bir arkadaşımın teknesinde kıyıdan uzakta girdim.”
Ünye’ye tatil için gelenler denize girmeyi düşünerek gelmesin. Denize girmenin önünde engel üstüne engel yaşanır bizim memlekette…
Ya hava müsait değildir… Ya yağmur yağmış, deniz kirlenmiş, kumsal denizden gelen atıklarla kullanılamaz olmuş... Ya kıyılar yosunla kaplanmış… Ya akıntı nedeniyle denize girmek yasaklanmıştır.
Bu engellerin sayısı duruma göre artar ama azalmaz…
Velhasıl bütün Karadeniz gibi Ünye de, deniz tatili için uygun bir yer değildir. Bir yıl içinde denize girilebilecek zamanı toplam gün ile değil de toplam saat ile ifade etmek daha doğru olur.
Özellikle belirtmek istiyorum, Ünye’de tatilin tadı denizde değil asıl karada çıkar. Buralarda tatil yaylalarda, dere boylarında, şelalelerde, orman içi piknik alanlarında, tarihi mekan ve eserleri ziyaretler sırasında temiz hava, bol oksijen teneffüs edilerek yaşanır.
Eğer tatil yapmanın adı-anlamı dinlenmek ise, işte böyle ortamların sunduğu güzellikte ruhumuz huzur bulur, bedenimiz rahata erer, dinlenir, dinginleşir…
Ben sık sık duymuşumdur Ege’ye, Akdeniz’e tatile gidenlerden… Derler ki; “Çok sıcaktı, otelden dışarı çıksak nefes alamaz hale geliyorduk. Fırsat bulup çıksak çok kalabalık oluyordu… Tatil mi yaptık, işkence mi gördük… Kısacası bırak dinlenmeyi daha da yorulup döndük.”
Ama ilginçtir böyle diyenler yaşadıklarını çabuk unutur. Seneye yaz tatili için yine Ege’ye, Akdeniz’e giderler… Giderler çünkü onlar için, o çevrenin insanları için “tatil kültürü” budur.
Son zamanlarda bu kültürden kendini koparanların yüzü Karadeniz’e dönmeye başladı. Bölgemiz turizmi her geçen yıl daha canlanıyor, daha hareketleniyor.
Buna mukabil merkezi ve yerel idareler turizm altyapısı için yoğun gayret içindeler.
Ünye’ye baktığımızda özellikle belediyenin çalışmaları şehrimizi turizmde önemli bir çekim merkezi yaptı.
Geçtiğimiz yıllarda Asarkaya ile başlayan süreç bu yıl Kale’nin ziyarete açılmasıyla devam ediyor.
Hafta sonu Pazar günü akşam saatlerinde Asarkaya’ya gidip biraz serinleyelim, nefeslenelim dedik…
Sahil asfaltından döndük gidiyoruz. Peş peşe araçlar dönüş halinde…
Dedik ki akşam saati, o yüzden dönüyorlar…
Ama gidince gördük, yer bulamayanlar dönüyormuş…
O kadar kalabalıktı ki… Araçlar otoparka sığmamış, yol boyu park etmiş… İnsanlar yürüyerek çıkmışlar piknik sahasına…
Araçların plakalarına göz attım, 52 plaka çok azdı. Büyük çoğunluk başka illerin plakaları, hatta yabancı plakalı idi…
Asarkaya böyle… Ya Haziran ayında ziyarete açılan Kale…
Kale, şu anda turizmin hareketli noktalarındaki ziyaret merkezleriyle yarışıyor.
Belediye Başkanımız Hüseyin Tavlı açıkladı; Kale’yi bir ayda 70 bin kişi ziyaret etmiş. Ziyaret artarak devam ediyormuş.
Ben, daha önce de söyledim, yazdım; Kale, Ünye turizminde MİLAT olacak.
Ünye, yüzünü Karadeniz’e dönen turizme doğru yerinden sağlam alt yapılarla hazırlanıyor.
Hep diyoruz ya, turizm pastasından hak ettiğimiz payımızı almalıyız.
İyi gidiyoruz… Payımızı almaya başladık sayılır…
Durmak yok, yola devam…