Merhaba Değerli Ünye Kent Okuyucuları!
Cep telefonlarının ekranında bugün 11 Nisan yazıyor. Ama halk takvimine göre bu sadece bir sayıdan ibaret değil. Abrul’un içindeyiz. Yani, Nisan’ın. Ama öyle rastgele değil—soğuğu da, sürprizi de, öğüdü de bol olan zamanındayız. Çünkü halk takvimi, zamanı yalnızca ölçmez; onu anlamlandırır, hikâyelendirir ve yaşatır.
Miladi takvim, zamanı eşit dilimlere ayırır. Dakikası dakikaya, günü güne benzer. Oysa halk takvimi için her gün başka bir dildir.
Bir gün “kuzu doğum zamanı”, bir gün “yağmur duası günü”, bir gün “arıların uyanma vakti”dir. Takvim, doğaya bakılarak tutulur. Göğe, rüzgâra, toprağın nemine, kuşun yönüne… İşte bu yüzden halk takvimi, insanla doğa arasındaki sessiz antlaşmanın belleğidir.
Nisan ayı geldiğinde doğa uyanır ama insan temkinlidir. Çünkü halk takvimi, sadece mevsimi değil, mevsimin tuzağını da bilir. Bahar öyle hemen kucaklanmaz. “Kork Abrulun beşinden, öküzü ayırır eşinden” der.
Bölge insanı, Nisan ayının, ya da halk ağzıyla Abrul’un, beklenmedik soğuklarına dikkat çeker.
Tam da tomurcuklar patlamış, fındık uyanmışken iner bazen ani bir ayaz. Sabah bir bakılır ki her yer beyaz; fındıklara don vurmuş, umutlar kırılmış. Bu yüzden Nisan, hem doğanın uyanışı hem de çiftçinin, köylünün kısacası fındığı olanın sınavıdır. Güneş aldatıcı olabilir, toprak her zaman cömert davranmaz. Fındığı olanlar bu yüzden Nisan’a kuşkuyla yaklaşır; bir kulağı gökte, bir eli toprağın sıcaklığındadır.
Halk takvimi, bu hassas dengeyi çok önceden öğrenmiştir. Cemreler düşmeden bahar gelmez, Mart Dokuzu geçmeden kış bitmez. Bu nedenle Nisan; ne tam bahar, ne de artık kıştan ibarettir. Bir eşik zamandır. Toprak yavaşça çözülürken, insanlar da hem geçmişin bilgeliğini hem doğanın işaretlerini okumaya çalışır.
Oysa artık bu takvimle yaşayan insan sayısı azalıyor. Yeni kuşaklar cep takvimlerine, dijital ajandalara bakıyor; ama rüzgârın yönü, çiçeğin açma zamanı, ayın doğma şekli onlara hiçbir şey söylemiyor. Doğa ile insan arasındaki bağ koptukça, bu takvim de sessizleşiyor. Oysa halk takvimi; tarımın, hayvancılığın, inancın, mevsim ritüellerinin ve halk hafızasının iç içe geçtiği büyük bir kültürel mirastır.
Bugün çoğu kişi sadece “Nisan” der geçer. Oysa halk takvimi her aya bir anlam, bir işaret, bir uyarı yüklerdi. İşte unutulmaya yüz tutmuş, ama bin yıllık doğa bilgeliğini içinde barındıran 12 aylık halk takvimi:
- Kalandar – Ocak
- Gucigar – Şubat
- Mart – Mart
- Abrul – Nisan
- Mayıs – Mayıs
- Kiraz Ayı – Haziran
- Orak Ayı – Temmuz
- Ağustos – Ağustos
- Üzüm Ayı / Gavvel Ayı – Eylül
- Küçük Çaylak – Ekim
- Büyük Çaylak – Kasım
- Karakış – Aralık
Her ayın bir hikâyesi, bir telaşı, bir duası vardı. Ve her biri doğaya değil, insanın doğayla kurduğu ilişkiye aitti.
Belki şimdi unuttuk. Ama toprak unutmaz. Yeter ki yeniden kulak verilsin. Çünkü nisan geldi mi, takvim değil, toprak konuşur…