İkinci Dünya Savaşı'nın son aşamasında 6 Ağustos 1945 Pazartesi saat 08:15'te Haydut Devlet Amerika Birleşik Devletleri'nin Uranyum-235 tipi atom bombası ile Hiroşima'ya ve 9 Ağustos 1945, Plütonyum-239 tipi atom bombası ile Nagasaki'ye gerçekleştirdiği saldırı sonucu dünyadaki tüm düzen değişmiş oldu.
Japonya'da atom bombasından sonra bomba atılan yerde nüfusun en az yarısı yok edildi, hayatta kalanlara ise "Hibakuşa" adı verildi. Bombalar, hibakuşaların vücudunda başta kanser olmak üzere tedavisi zor, şekil bozukluğu ve sakatlık gibi hastalıkların yanı sıra uzun süreli psikolojik çöküntülere neden oldu.
Binlerce kişinin ölümüne neden olan atom bombaları, çevreyi de tahrip edip, insanların yaşayamayacağı sağlıksız bir ortama çevirdi.
Atom bombasının oluşturduğu sıcaklıkla etki alanındaki tüm bitki ve doğal yaşam da yok oldu.
Patlama sonrası ortaya çıkan enerji, yaklaşık 2 kilometrekarelik alandaki tüm yapı, canlı ve tabiatı yakarken, atmosfere yayılan nükleer partiküllerin etkisi bugün dahi bölgedeki sularda, bitkilerde, doğada görülmektedir. Yaşamı bu gün bile tehdit etmektedir.
Daha etkili bir silah var artık: Virüsler
Kana susamış devletler dendiğinde başı çeken Amerika, bir ülkeyi işgal etmenin atom bombasıyla olamayacağını test etmiş oldu. Çünkü kendi de orada yaşayamayacaktı. Doğal kaynaklarını kullanamaz. Yani bu atom bombası kullanma işi pek avantajlı değildi.
Öyleyse başka bir yöntem bulmalı!
Bulundu: Biyolojik silah, virüs saldırısı.
Pandemi tüm dünyaya bunu yaşattı. Virüs pandemisi tüm dünya nüfusunu azalttı, ta ki aşısı bulununcaya kadar.
Bu arada sağlık sistemi Türkiye gibi güçlü ülkeler, pandeminin son dönemlerine yetişebilse de kendi aşılarını üretebildiler.
Bunu da düşünen düşman ülkeler, ülke içindeki işbirlikçileri ile içten içe başlattıkları aşı reddi kampanyalarıyla, biyolojik savaşın şiddetini daha da artırmak için çalıştılar.
Türk Sağlık Sitemi, düşmanların hedefinde!
Sonuçta gelinen noktada; Türk Sağlık Sistemi ve bu sistemin ana yapısı Türk hekimleri, vatan ve millet sevgileri ağır bastığı için bu savaşın üstesinden geldiler, yenilmediler, tüm dünyaya örnek oldular, bu nedenle de Tüm dünyanın transfer listesine girdiler.
Şimdi bir düşünelim!
Türk Tabipleri Birliği, hangi dış mihrak düşüncesinin eseri olarak ve hangi şeytani planla, yaklaşık 30 yıl önce, milli olmayan bir düşünce tarafından ele geçirildi?
Cevap yukarıda anlatıldı aslında.
TTB, 30 yıldır esir!
Çünkü, bu milletin yeniden Tarih yazmasını istemeyen Türk düşmanı devletler, Türk Tabipleri Birliğini ( TTB ) ; içi boş, tıp mesleğiyle değil de boş işlerle ilgilenen , bir meslek odası haline getirmek amacıyla, işgal etme planını yapmışlar besbelli.
Böylece TTB’nin; tıp dışı, siyasi, boş işlere sürüklediği Türk hekimleri , milli çizgiden sapmaları bir yana, insiyatif almak yerine, viral saldırılarda-biyolojik savaşlarda sahadan çekileceklerdir.
İşte ilk plan buydu.
İşte biz o nedenle sahayı boş bırakmak bir yana her iki senede bir ‘’ biz buradayız, ATA’mızın mukaddes canını emanet ettiği Türk Hekimleri, yüce milletimizin de canını emanetine almaya geldi ‘’ demek için seçimlere gidiyoruz.
Sonuç önemli değil, biz buradayız demek için her iki senede bir, ülkemize oynanan bu oyunu gördüğümüz için, o salonda istiklal marşımızı avazımız çıktığı kadar gür sesimizle okumak için oradayız ve orada olmaya devam edeceğiz.
Umarım ülkemizi yönetenler de bu oyunun farkına bizden önce varmışlardır.
Aşı reddi de dış mihrakların oyunu!
Düşmanların İkinci planları da, biyolojik savaşta ; ülkemizin yerli ve milli olarak üreteceği aşılara ‘’ Red ‘’ dedirtecek bir cahil toplum bilinci oluşturabilmekti. Bazen başarılı oldular da, bu gün bile bunun etkisiyle çocuğuna kızamık aşısını red eden cahiller var.
Aşı reddi planını da uygulamaya koydular.
Benim analizime göre; hekimlerin ülkemizden yurt dışına davet edilme sayısının da artması, yine ülkemizin sağlık sisteminin çökertilmesine yöneliktir. Bilmiyorlar mıydı yabancı devletler, 20 yıl önce Türk hekimlerinin başarısını? Neden şimdi bu aşırı ilgi, ülkelerine aşırı davet?
O nedenle neredeyse 30 yıldır mahsun olan Türk Tabipleri Birliğinin, gerçek sahibi olan Türk Hekimlerinin eline geçmesi ilk hedeftir ve bu milli bir gerekliliktir.
Umarım bu konuda artık bizi yönetenler de hekimlerimiz için ‘’ gitsinler ‘’ politikasını bırakıp, ‘’ değerlisiniz ‘’ politikasını uygulamaya koyarlar ve hekimlere tüm bu süreçte destek verirler.
Türk Tabipleri Birliğinin milli çizgide olması, Silahlı kuvvetlerimizin güçlü olması kadar önemlidir. Umarım Devletimizi yönetenler tarafından gerekli önlemler alınmıştır ve yüce Türk Devleti bu çağda da dünyaya yön veren güçte ve statüde olacaktır.
Uzm. Dr. Ali COŞKUN
KLİNİK BİYOKİMYA UZMANI
20.07.2024