MİSAFİR KALEM


Bermekiler


Tarih, ibretlerle dolu. İktidar savaşları ve buna bağlı entrikalar, riyakarlıklar, ihanetler, sahte bağlılık gösterileri ve süklüm büklüm görüntüler...

Son zamanlarda yaşadığımız ibretlik olaylar bana Halife Harun REŞİT ve ona ihanet eden Bermeki kabilesi ile ferasetli bahçıvanını hatırlattı.

Kimdir bu Bermekiler, nerden gelmiştir sorularının cevabıyla başlayalım söze. 

Arap tarihçilere göre Bermekilerin atası olan Bermek, Belh civarında Nevbahar (Nâva Vihara) Budist Tapınağı’nın rahibidir. İranlı tarihçiler ise Zerdüştî tapınağına mensuptur, der.  Doğrusu Bermekilerin nereye mensup oldukları ile ilgilenmiyorum, benim için aslolan ne yaptıkları.

İlk kez Hz. Osman zamanında Müslümanlığı benimseyen Bermekiler, Emeviler döneminde sarayda önemli görevler üstleniyorlar. Emevilerin yıkılışından sonra da Abbasi saraylarına yerleşiyorlar. Her kalıba kolaylıkla girebilen bu zeki ve çalışkan kabile bulundukları yere adapte olabilme yetenekleri ile ünlü. Anlayacağınız onlar her devrin aranan adamı yani.

Gelelim hikayemize. 

Abbasîler döneminde, 763 ile 809 yılları arasında yaşamış beşinci Halîfe Harun Reşid, Bermeki Kabilesi mensuplarına çok değer verirmiş. Zira  bu insanlar hem çok zeki hem çok çalışkan hem çok disiplinlilermiş. Üstelik pek hürmetli pek tatlı dillilermiş. Öylesine hoş sohbetlermiş ki sözleri insanın nefsini okuyormuş. Oysa kendi halkı kaba sabaymış. Tatlı dil yılanı deliğinden bile çıkarır derler malumunuz. Halife Reşid kendisini her fırsatta eleştiren doğru sözlü danışmanlarını atıp yerine tatlı dilli Bermekileri  atamış. Dost acı söyler derler lakin onun acı söze tahammülü kalmamış artık. 

Tüm etkin kademelere o kabileden olanları atar olmuş Harun Resit. Orduyu dahi onlardan kurmuş. Öyle bir zaman gelmiş ki devlet âdeta onlardan sorulmaya başlanmış. O kadar ki, başka kabilelere mensup insanlar, iş bulabilmek için Bermeki Kabilesi önderlerinden referans bulmak zorunda kalmışlar.

 

Günlerden bir gün Halife Harun Reşid, çok sevdiği ve değer verdiği veziri Yahya el-Bermeki ile sarayının bahçesinde dolaşırken, elma ağacındaki bir elma dikkatini çekmiş. Çok güzel görünüyormuş. Koparmak için birkaç hamle yapmış ama boyu yetmemiş ince uzun Vezirine dönmüş: “Bir de sen dene bakalım.” 

Vezirin de boyu yetmemiş meyveyi almaya. Halifeye dönüp  “Şöyle çömeliverseniz de o mübarek omuzlarınıza basıp elmayı koparsam, ne dersiniz?" demiş. 

Harun Reşid  elmayı o kadar çok istiyormuş ki hiç tereddüt etmeden çömelmiş. Vezir Yahya el-Bermeki, Halife’nin omuzlarına basarak elmayı koparmış: “Buyurunuz efendim, âfiyet olsun.” demiş. 

Harun Reşid muradına ermiş, elma gerçekten de çok lezzetliymiş. 

Bütün bu olup biteni bir çalının arkasından hayretle seyretmiş bahçıvan. Halife keyifle elmasını yerken bu meyveyi yetiştiren bahçıvanı huzuruna getirin de tebrik edeyim buyurmuş. 

Bahçıvan, huzura varıp temenna etmiş.

"Aferin demiş, belli ki işin ehlisin, şimdi söyle bakalım sen hangi kabiledensin?” 

“Bermekilerdenim, Efendim.”

“Belli,  belli demiş Harun Reşid  doğrusu hiç şaşırmadım. Bermekiler her işi böyle doğru ve düzgün yapar.”

Sonra şöyle devam etmiş, Muhteşem bir meyve yetiştirmişsin. Dile benden ne dilersen?”

Bahçıvan hiç düşünmeden cevap vermiş:

“Sağlığınızı dilerim efendim demiş." 

"Onu anladık demiş Halife başka bir arzun yok mu?"

Bahçıvan utana sıkıla "Var efendim Bermeki Kabilesi’nden çıkarmanızı dilerim." demiş.

Halife şaşırmış, “Anlamadım Bermeki Kabilesi’ndensin ama ayrılmak istiyorsun öyle mi?”

“Aynen öyle efendimiz, ayrılmak istiyorum. Lütfen kendi rızamla bu kabileden çıktığıma dair mühürlü bir belge verin bana…”

“Peki, ama neden?”

“Sebebini zamanı gelince anlarsınız efendim demiş. Siz o belgeyi lütfedin yeter.”

Halife, bahçıvanını ikna etmeye çalışmış, fakat dinletememiş. Sonunda belgeyi vermiş: “Sarayımın bahçıvanı filan oğlu falan bu tarihten sonra Bermeki değildir.”

Atmış tarihi, üstüne basmış hilafet mührünü, uzatmış belgeyi bahçıvana: 

“Al bakalım demiş ne işine yarayacaksa...”

Aradan yıllar geçmiş. Bermekiler devleti ele geçirmişler, şımarmış, azıtmış, halka zulmetmeye, devleti kendi çıkarları için kullanmaya başlamışlar. Bir süre sonra hem halkla, hem de Halife Harun Reşid’le araları açılmış. Nihayet ordu içindeki adamları vasıtasıyla Halife’yi devirmeye çalıştıklarında, halkın ve Halife’nin hışmına uğramış. Bir bir yakalanıp idam edilmeye başlanmış.

Bermeki temizliği günlerce sürmüş. Ordudan ayıklanmışlar, sivil bürokrasiden temizlenmişler, velhasıl bir zamanların kutlu kabilesi olan Bermekiler topluca lânetlenmişler. En nihayet sıra kenar köşede kalan Bermekilerin bulunup cezalandırılmasına kadar gelmiş. Dikilmişler bizim bahçıvanın tepesine: “Sıra sende sen de Bermeki’sin!..”  diye bağırmışlar.

“Hayır değilim” diye basmış itirazı bahçıvan, “Ben kendi rızamla çoktan o kabileyi terk ettim, elimde Halife’nin bizzat mühürlediği kapı gibi belgem var.”

Bakmışlar ki, doğru söylüyor. Dokunamamışlar. Alıp Halife’ye götürmüşler. Halife sormuş:

“Böyle olacağını nereden biliyordun?”

 

Bahçıvan anlatmış:

“Bir Bermeki, Halife’nin omuzlarına basınca, ‘eyvah dedim, bu işin sonu kötü!’”

“Amma ben izin vermiştim?..”

“Siz tevazuunuzla izin verebilirsiniz, ama veziriniz Yahya el-Bermeki böyle bir hadsizlik-edepsizlik yapmamalıydı. Akıbet tahmin ettiğim gibi oldu.”

Hikaye bu kadar. Kıssadan hisse her çağın "Bermekileri" var.  Bir bukelamun gibi renkten renge bürünerek dolanıyorlar aramızda. İsimleri değişebilir ama niyetleri baki. Amaç aynı amaç. 

Ne yazık ki siyasilerin oy kaygısı, onlardan nemalanma isteği,  aralarındaki  "al gülüm ver gülüm" muhabbeti sayesinde devletin her kademesindeler. O gün "ocu" ydular bugün "şucu"lar isimler değişmiş olabilir ama ya zihinler??? 

Çevirin kafanızı her yerdeler, içerde dışarda eğitimde, orduda hatta hukukta... Üstelik her zamankinden daha kalabalıklar artık her zamankinden daha güçlü. 

Bize düşen gözümüzü kulağımızı açık tutmak. Onların bir "Bermeki" olduğunu unutmamak. 

Ya ferasetli Bermekiler onlar kim diye soruyorsanız o vakit hikayeyi hiç anlamamışsınız demektir. Bu hikayedeki "Bermeki" yalnızca bir kabile mensubu değildir, ihanete meyilli  kişi, kişiler yahut bu amaçla oluşmuş bir "yapı"dır. 

Sözümüzü bir Türk atasözü ile bitirelim

"İt ısırmaz, at tepmez deme."

Faruk KÖSE
1.10.2023 21:48:49
Taberi. Makdisi. Hasan İbrahim, İbnu'l-Esir, Andre Clot ve daha niceleri onların başarılarından bahseder. Bunu yazan kişi hiç araştırma yapmadan bazı köşe yazılarından kopyalayarak almış. Yazıda bazı bilgiler tarihi gerçeklere aykırıdır. Dolayısıyla yanlış bilgilerdir.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593