“Alamancılar” geldi diye bağırdı çocuk, biz sokakta yakan top oynuyorduk. Hepimiz durup o yöne baktık korna çala çala park etti daha önce hiç görmediğimiz lüks marka araba. Aynı çocuk “ooluummm bu Be Me Ve kim bilir kaç milyardır” diye yanındakini dürttü. Biz dört arkadaş yakan topu unutmuş, ben elimdeki topu sıkı sıkı tutmuş arabadan inenleri izliyoruz. Karşı evdeki kadın pencereyi açıp “hoşgeldiniz hoşgeldiniz” diye sesleniyor, arabadan inen ailenin babası eliyle selam veriyor, yan koltuktan inen kadının ilk olarak kocaman güneş gözlükleri çekiyor dikkatimi, daha sonra sarı dalgalı çok havalı saçları. Arka kapı açıldığında en küçüğü dört yaşlarında kızlı erkekli beş çocuk iniyor, bu arabaya nasıl sığdıklarını düşünüp şaşkınlıkla onları izliyoruz. Arabanın bagajını açtıklarında valizlerin yanı sıra renkli parlak kocaman poşetler bizim gözümüzü alıyor. O poşetlerde neler olduğunu hayal ederken buluyorum kendimi, ailelerine getirdikleri hediyeler; çikolatalar, oyuncaklar, çok şık kıyafetler olsa gerek diye düşünüyorum.
Akşam babam eve geldiğinde annem hemen havadis veriyor; “Kerem Beylerin gurbette olan oğlu, Alman gelini ve torunları geldi bugün,” diyor. Gurbet nedir diye sorduğumda açıklamıştı annem, “Vatanından uzakta olmaya denir, oraya çalışmaya gitti Kerem Bey’in büyük oğlu orada evlendi, baksana beş çocukla o kadar yoldan nasıl gelmişler?” Gurbette olmak güzeldi, hediyelerle geliyorlardı, çocuklar bizden farklı giyinmişlerdi, Türkçeyi de bir değişik konuşuyorlardı, aralarında Almaca konuştuklarını duymuş hiçbir şey anlamamıştık, biz yabancı dil bilmemenin ezikliğiyle. Turistlerin arkasından “What time is it?” diye bağırırdık mahalledeki eski evlerin fotoğrafını çeken, hayran hayran taşa toprağa bakan turistler gördüğümüzde.
Yıllar sonra ben de gurbet yolu gözler oldum, beş yıldır benim çocuklarım Kanada’da onların gelişi evde bir bayram havası ile karşılanıyor. Bazen burnumun direğinin sızladığı oluyor özlemden dolayı, seslerini duyunca bir rahat nefes alıyorum. Noel tatilini fırsat bulup Türkiye’ye geldiler biz onları özlemle kucakladık, çok uzakta olsalar da mutlu ve huzurlu olduklarını bilmek yetiyor bana. Kızının, oğlunun Yurtdışına gitmesine şiddetle karşı çıkanları da gördüm, ana babayı kırmayıp burada kalanların “acaba gitseydim hayatım nasıl olurdu?” merakına da şahit oldum. Ne istediğini bilen, hayatının rotasını çizen gençlerin önüne bir set çekmek yerine onlara destek olunması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de de kendine çok güzel bir hayat oluşturabilir tabi çocuğunuz, bu onun tercihi. Ancak gitmek istiyorsa da “ben seni çok özlerim, ne işin var oralarda gitme” demek çok bencilce değil mi?
“Müziğin sesini duymayanlar, dans edenleri deli sanır”
Nietzsche
Kitap Önerisi;
Can Borcu, Yazar: Piraye
gurbet.
Memleketinden ayrı olma ve bu ayrılığın yaşattığı sızı ve yabancılık hissi. Dilimize Arapçadan geçmiştir. Batı manasındaki garp kelimesinden türetilmiştir.
LUGAT365
“Gurbet kelimesini eskiden daha sık kullanırdık. İçimizi titreten bu kelimenin, farklı ağırlığı vardı hayatımızda.”
Hasan Ali Toptaş
Harfler ve Notalar