Merhaba Değerli Ünye Kent Okuyucuları,
Bugün, sizlerle ilk kez bu köşeden buluşmanın heyecanını yaşıyorum. Kendimi tanıtmak ve bundan sonra burada paylaşacağım konular hakkında sizlere kısa bir ön bilgi vermek istedim.
Lisans ve yüksek lisans eğitimimi Hacettepe Üniversitesi Türk Halk Bilimi bölümünde tamamladım. Şu anda Ünye Yaşayan Kültürel Miras Müzesi’nin sorumluluğunu yürütmekteyim. Bu görevim, kültürel mirasın korunması ve yaşatılması için sorumluluk almanın ne kadar kıymetli olduğunu her gün yeniden anlamamı sağlıyor.
Burada sizlerle Yaşayan Kültürel Miras’tan kuşaklararasılığa, geleneksel bilginin gücünden modern dünyaya etkilerine kadar geniş bir perspektifte yazılar paylaşacağım. Amacım, hem geçmişe bir köprü kurmak, hem de bu değerlerin geleceğe aktarılmasına küçük de olsa bir katkı sunmak.
Her yazıda farklı bir pencere açmaya, bu kültürel zenginliği birlikte anlamaya ve yorumlamaya davetlisiniz. Fikirlerinize ve katkılarınıza da bu yolculukta büyük önem vereceğim.
Birlikte çıkacağımız bu kültürel keşif yolculuğu için şimdiden heyecanlı olduğumu belirtmeliyim.
İnsanlığın tarih boyunca değişmez bazı gerçeklikleri vardır. Bunlardan biri de “kuşaklar arası çatışma”dır. Her nesilde çoğunluk, kendisinden önceki kuşağı “eski kafalı” bulurken, bir sonraki kuşağı ise “sorumsuz” ya da “anlamsız bir hızın peşinde” olmakla eleştirir.
-Peki, bu döngüyü kırmak mümkün mü?
Bu soruya çoğu disiplin kendi penceresinden bakar. Ben de bu sorunun cevabını, geçmişle geleceği birleştiren bir köprü olan kültürel mirasta aramaya çalışacağım.
Kültürel miras, bir toplumun kimliğini ve ruhunu yansıtan en güçlü değerler bütünüdür. Fakat bu miras, yalnızca müzelerde sergilenen tarihi eserlerden ya da yazılı belgelerden ibaret değildir; aile içindeki gelenekler, bir ninenin torununa anlattığı masallar, yüzyıllardır süregelen el sanatları ve hatta yemek tarifleri de bu mirasın bir parçasıdır. Önemli olan, bu değerleri yeni kuşaklara sadece “öğretmek” değil, onların modern dünyasına uyarlayarak yaşatabilmektir. Bir başka ifadeyle “deneyimletmek”.
Peki, biz bu deneyim ortamını çocuklarımıza sağlıyor muyuz?
Çoğunluk için cevap Hayır!
Bugün çocuklarımız, dijital ekranlar arasında büyüyor. Onlar için hikâyeler, genellikle bu dijital kanalların videosu üzerinden şekilleniyor. Ancak bu, kültürel mirasın onlara ulaşamayacağı anlamına gelmemeli. Eski bir masalı modern bir dilde yeniden anlatmak, geleneksel bir yemeği onların sevebileceği bir sunumla hazırlamak ya da bir aile ritüelini oyunlaştırarak yeniden canlandırmak… Geçmişten gelen değerleri yeni kuşakların dünyasında var edebilmek bu şekilde mümkün olabilir.
Büyüklerimizin mirasını çocuklarımızın anlayabileceği hale getirmek, kuşaklar arası köprü kurmanın en sağlam yollarından biridir. Çünkü bir çocuk, büyüdüğünde kendi çocuğuna bir aile hikâyesi anlatırken aslında köklerini geleceğe taşır.
Bence kuşaklar arası dengeyi sağlamanın sırrı; kuşaklar arasındaki köprüleri yakmak değil, bu köprülerin üzerinden sağlıklı bir şekilde geçmek! Bunun sonucundan belki de “böyle gelmiş böyle gider” değil, “böyle gelmiş, daha iyisiyle devam eder” diyebiliriz.
Unutmayın, bir gün hepimiz "eski" olacağız. Ama o gün geldiğinde, yeni nesillerle birlikte inşa ettiğimiz bağlar, bugünkü çatışmaları aşmanın ve geleceğe anlam katmanın en büyük teminatı olacak.
İlkyazımdan hepinize selamlar, sevgiyle kalın!