Ünye’de ip üretiminin Osmanlı’dan günümüze kadar süren serüvenini beş bölüm halinde anlatmaya çalıştık. Altıncı bölüm olan bu son bölümle bitireceğimiz bu yazı dizisinde amacımız, Ünye’de ip mesleğinin köklerini ortaya koymaktır. Osmanlı merkez tersanesinin (Tersane-i Amire) bir alt yapısını oluşturan Ünye Tersanesi ve Ünye Ocaklığı, Osmanlı donanmasının uzun yıllar malzeme ve ip ihtiyacını karşılamıştır.
Günümüze kadar ulaşmayı başarmış gibi görünen Ünye’de ipçilik mesleğinin köklü konumu, ne yazık ki artık sönmüş durumdadır, unutulmuştur.
19. Yüzyılın ortalarında Ünye’nin “sancak” seçildiği 1864-1868 yılları geride kalmıştır. Buna rağmen Ünye’nin yaşadığı görkemli yüzyılın gerçeği ve mirası günümüze önemli bir potansiyel bırakmıştır. Tıpkı Osmanlı’nın küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti gibi Ünye de kabuğunu kıracak ve olması gereken yere ulaşacaktır.
İp üretiminin son yüz yılı, Ünye’nin panoramasıdır; sosyo-ekonomik yapıyı ve geçirdiği evreleri oldukça net gösterir. O yılların tanıklığını günümüzde yaşayan Ünyelilerin ağzından aktarıyoruz.
Mustafa Kalafat (d. 1927)
Eski Ünye esnaflarından emekli Mustafa Kalafat (d. 1927), dayısı Mehmet Kavaklı’yı anlattı. Meslektaşı Tahsin Cinbaş gibi ip imalatı ve satışının önde gelen isimlerinden biridir Mehmet Kavaklı… Tepedekilerden farklı olarak, katranlı halat üretir ve mavnalara yükleyerek Ünye açıklarına demirleyen Fransız “pake ” gemilerine gönderirmiş.
Mustafa Kavaklı’nın ilk eşinden iki kızı (Refika ve Emine hanımlar) ve Ahmet adında bir oğlu vardır. Ahmet Kavaklı, Orta Cami avlusuna bitişik dükkânında terzilik yapmıştır. Yan dükkân, fotoğrafçı Keleşoğlu’na aittir. Kavaklı’nın ikinci eşi Saray Camii imamımın kızı Şaziye’dir ve O’ndan da bir kızı (Naciye) ve iki oğlu (Naim ve Dursun) vardır. Çocukları baba mesleği olan ipçiliği sürdürmeyip başka meslek icra ederler.
1935-36 yılları Kavaklı dayının ip piyasasında bir numara olduğu yıllardır. Köprübaşı ile Han Boğazı arasında yer alan Kavaklı’nın Tersanesi Ünye’de uzun yıllar üretim yapmış ve istikrarlı bir ticaret sürdürmüştür. İlk tersaneyi kurduğu arsanın mülkiyeti Hüsrev Yürür’e aittir. Açtığı ikinci tersanenin mülkiyeti Acemlerin Haydar’a aittir. Daha önce yazdığımız “Ünye’de Rus Bombardımanı” adlı çalışmamızda, Köprübaşı’nda bombalanan iş yeri olarak o dönem kendilerinin kullandığı bu mekânı göstermiştik.
Kavaklı’nın faaliyet yıllarında Köprübaşı’nda Şükrü Yanlıoğlu ve Mehmet Kavlu isimli müteşebbislerin de tersanesi vardır. Katranlı halat üretilen tersanelerin yurt dışına halat ve kendir ihraç ettikleri bilinmektedir. Kavaklı, yanında çalışan emekçileri koruyup gözetmektedir. Ali Özpişirici gibi çalışkan olanları çifte tayınla ödüllendirmektedir.
Kavaklı’nın tersanesi, Tepe’dekiler gibi mahallelinin katılımıyla değil, piyasa kurallarına göre üretim yapmaktadır. Tepe’de Cinbaşların tersanede ipçiliği öğrenen herkes kendi tezgâhını kurmuş, neredeyse tüm Tepe Mahalleliler “ipçi” namıyla anılır olmuştur. Ünye Düzü’nde ise (Çarşı Mahalli) piyasa kuralları geçerlidir. Ünye’nin ticari yoğunluğunu ve iş hacmini artıran Kavaklı, ip piyasasında Ünye’nin görkemli yıllarını hatırlatır.[1] En büyük rakibi Tepe’deki Cinbaşların tersanesidir.[2]
Osman Cinbaş (d. 1947)
Emekli eğitimci Osman Cinbaş, Tepe Mahallesi Büyük Tersane’nin müteşebbislerinden Ali Cinbaş’ın oğludur. O’nun anlatımıyla Tepe İpçiliği ayrıntılı biçimde ortaya çıkmıştır. Tersaneyi kuranlar, dört Cinbaş kardeşlerden ikisi, Tahsin ve Hüseyin Cinbaş kardeşlerdir. Fransızca bilen Hüseyin Cinbaş’ın yurt dışına ip ihracı ve “Cinbaş-zade Kardeşler” başlıklı zarfın basımı gibi faaliyetlerde rol oynamıştır. Tersane işini Tahsin Efendi’den oğulları Ali Cinbaş ve Abdullah Cinbaş devralmıştır. Tepe’de su deposu mevkiindeki tersaneyi çalıştıran Cinbaş kardeşleri, Osman Cinbaş şöyle aktarır:
“Babamın tersanesinde ben de çalıştım. Çocuktum ama hatırlıyorum. Birden fazla ip çarkı vardı. Amcamın çarkıyla babamınkiler aynı anda döner, birinde ip bükmeye gelinirken, diğerinde kendiri bükmek için geri geri gidilirdi. Babam oldukça yakışıklı, uzun boylu ve çok çalışkan biriydi. Tersanede gece gündüz çalışırdı. Belki de bu nedenle çok genç yaşta, 38’inde zatürreden hayata veda etti.”
Murat Koşak (d. 1949)
Ünye’de Haznedar İşhanı altında Büfe işleten Murat Koşak, Köprübaşı mevkiinde tersane çalıştıran babası Mehmet Koşak’ı anlattı.
“Babam Mehmet Koşak (d. 1927) köprübaşında ip üretirdi. Ben de çocukluğumda babamın çalıştırdığı, tersane denilen ip üretim tezgâhlarında çalıştım.1955-1960 yılları arası, ip imalatının ve bizim tersanenin en aktif olduğu dönemdi. Tersane Fiskobirlik binasının tam karşısındaydı.[3] Tersanede ip bükülen altı çark (çıkrık) bulunmaktaydı. Hatırladığım kadarıyla daha çok gırnap üretilmekteydi. Kendirden üretilen gırnap, nispeten ince bir ipti ve çuval ağzı dikmek için fazla talep görürdü. İstenilen kalınlığa göre çarklarda bükülen ipler bir araya getirilerek urgan ve halat yapılırdı.”
Çeşitli dönemlerde İpçi Sebahattin, İpçi Şükrü gibi isimlerle çalıştıklarını, Tepe’den Efelek Mustafa (İnş. Müh. Eren Tokgöz’ün sözünü ettiği, Tepe Camii çaprazında ikamet eden “Süslü Mustafa” lakaplı Mustafa Kavas olmalı) gibi ip üreticilerini hatırlayan Murat Koşak, kendirden ip üretimini diğer anlatıcılarla aynı minvalde ayrıntısıyla anlattı.
Kendirden İp Üretimi
Tek yıllık, otsu bir bitki olan kendir (Cannabis), ılıman ve tropik bölgelerin çoğunda yetişir ve kültürü yapılır. Kendir ya da kenevir olarak isimlendirilen bu bitkinin liflerinden ip elde edilir. Eşeyli olan bu bitkinin erkek cinsi 2-3 metre kadar büyüdükten sonra toprak yüzeyine yakın bir noktadan kesilmekte veya elle sökülmektedir. Bitkinin gövdesi ıslatılıp yumuşatıldıktan sonra ezilerek “tel bükmek” amacıyla liflerine ayrılır.
Kendir ıslağı denilen beton yahut taş yalaklarda 5-10 gün suya yatırılan kendir gövdeleri iyice yumuşatılır. Fatsa’nın Tayalı köyünden Hulusi Çavuşlu, 1940-50 yıllarında neredeyse her köyde 10-15 kendir ıslağı teknesi olduğunu söylemektedir. Yumuşayan kendirler kurutulup dövmek suretiyle kabuğundan ayıklanır ve liflerine ayrılır.
Akkuş, Tekkiraz ve Çaybaşı gibi yakın çevrelerden kendir çoğunlukla liflerine ayrılmış vaziyette gelir, ihtiyaç arttıkça Vezirköprü ve Gümüşhacıköy gibi uzak üretim yerlerinden de kendir alınırmış. Kendirler bazen tersanelerde ayıklanır; duvara asılarak iyice kurutulur, döverek lifleri ayrılır, gevreklerden arındırılır sonra taraktan geçirilir ve üç metrelik sırığa bağlanır. Bir kayış (yularga) vasıtasıyla palaska (pasgara) yapılıp bele alınan sırık, çıkrığa kendirin takılmasıyla geri geri gidilerek ip gerilir ve bükmeye başlanır. İstenen kalınlığa ve uzunluğa göre iki yahut üç gözlü çarkta bükülen ip bu eylemle birleştirilir. Bükne işlemi sırasında ele takılan meşinle ipler düzeltilir, uzunluklarına göre balya (top) haline getirilir ve satışa sunulur.
Çıkrıkta bükülen ip bazen saç örgüsü biçiminde belde sarılır. At kılıyla at torbası yapılırken, ıslatılıp kaşağı ile üzeri temizlenir, tüylerinden arındırır ve kurutulur. Makaraya bağlanan ve eğrilen ipler bazen de topuz yapılır.
Kırnap: (Ar. ḳinneb, kınnap'tan kırnap) İnce sicim, gırnap, kınnap. Örnek, çuval ağzı kınnabı, hayvan yularıdır. İnce olanlar sicim olarak adlandırılır.
Urgan: keten, kenevir, pamuk, jüt gibi türlü dokuma maddelerinin herhangi birinden yapılan ince halattır. Halk arasında urgan olarak bilinen, keten (kenevir) ve benzeri hammaddelerden oluşan, bitki ağaçlarının liflerinden yapılan halatlara urgan halat denir. Gemicilikte, tarım ve hayvancılıkta, dağcılıkta, çadır ve hamak kurmak için, dekorasyonda ve çeşitli aksesuarları süslemek için, bebek ve çocuk salıncağı kurmak için kullanılır.
Halat: kenevirden yapılmış çok kalın ve sağlam iptir. Halat çekme, halat fitili, halat ızgarası, halat tamburu, çelik halat, hamhalat, tel halat, açmaz halatı, baş halatı, çekme halatı, varagele halatı gibi varyasyonları mevcuttur.
İspavli terimi birlikte bükülmüş üç telden yapılmış olan ve 30 kulaç boyundaki sicimi ifade eder. (Bkz. Metin Karayazgan, age. , s. 61.)
Gomina terimi anlam olarak gemi demirlerine bağlı bulunan kalın halatı ifade etmektedir. Teller, daha çok gomina ve gomina aletlerinin hazırlanması ile direk, seren, yelken, top ve yüklerin sabitlenmesi amacıyla kullanılmaktaydı.
Sonsöz Yerine
Tersane-i Amire’den Ünye’nin ip tersanelerine uzanan tarihsel yolculuğumuz burada son buluyor. Bu süreçte başka neler sona erdi, hangi meslekler tarih oldu? İp tersaneleriyle birlikte Ünye’de ipçilik, bakırcılık, çapulacılık, tabaklık (debbağ), saraçlık, soğuk demircilik, hallaçlık, nalbantlık bugün biten meslekler arasındadır. 1970’li yıllarda başlayan naylon ip imalatı kendirin yerini almış, 1940 yılında başlayan kendir yasağı da bunda etkili olmuştur. Ülkemizde denetime alınan ve bazı dönemlerde kısmen yasaklanan kendir ekimi bu sektörün tamamen sentetik ip üretimine geçişini hızlandırmıştır.
Önümüzdeki süreç yeniden doğal ürünlere geçiş dönemi olacaktır.
Ünye Tarih Araştırma Grubu
A. Kabayel – A. D. Varilci
[1] 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısında gerçekleşen Ünye’nin halat üretim seviyesi kastedilmektedir. Bu nedenle önceki bölümlerde değindiğimiz Ünye’nin “sancak” olduğu 1864-1868 yıllarını, daha önceki dönemi ve sonrasını hatırlatmakta yarar görüyoruz.
[2] Fatsa’daki ip üretimi hiçbir dönem Ünye için rakip değildir. Ünye ve çevresinde üretilen ip, Ünye Tersanesi’nin bir iskelesi olan Fatsa’dan yüklendiği için Fatsa Teli adıyla bilinse de bu durum ip üretimi yoğunluğunun her daim bu bölgede (Ünye ve çevresinde) gerçekleştiğini gösterir. Osmanlı döneminde başlayan ip üretimi ve kendir yetiştiriciliği büyük oranda Orta Karadeniz’de gerçekleşmiştir.
[3] Şimdi o binada zincir marketlerden biri bulunmaktadır. Han Boğazı ile Tabakhane Köprüsü arasında kalan bu mevkide bir zamanlar Tersâne-i Âmire’ye bağlı eski Ünye Tersanesi bulunmaktaydı.