Psikolog Adnan Göktuğ Adalı


Kırmamak İçin Kırılmak: Sınır Çizememenin Psikolojisi


Hayatta pek çoğumuz bir şekilde “hayır” diyememenin bedelini öderiz. Bazen fazladan bir iş yükünü sırtlanır, bazen istemediğimiz bir buluşmaya gider, bazen de aslında yapmak istemediğimiz şeylere evet demek zorunda kalırız. Dışarıdan bakıldığında yardımsever, uyumlu, iyi niyetli biri gibi görünsek de içten içe bir huzursuzluk büyür. Çünkü hayır diyemediğimiz her an, kendimizden bir parça veririz. Kimi zaman fark etmeden, kimi zaman isteyerek ama çoğu zaman alışkanlıkla…

Peki neden hayır diyemiyoruz? Bu sorunun cevabı yalnızca bugün yaşadığımız durumlarda değil, geçmişteki duygusal deneyimlerimizde saklı. Özellikle çocukluk döneminde duygularını açıkça ifade etmesine izin verilmeyen, ebeveynleri tarafından “uslu”, “uyumlu”, “sorun çıkarmayan” çocuk olmaya teşvik edilen bireyler; büyüdüklerinde başkalarının ihtiyaçlarına kendi ihtiyaçlarından daha fazla değer vermeyi öğrenirler. Bu kişiler için onaylanmak, sevilmek, kabul görmek; kendi iç seslerinden daha önemli hâle gelir. Çünkü zihinlerinde sevilmenin koşulu, bir başkasını memnun etmektir.

Hayır diyememek, aynı zamanda kişinin özdeğer algısıyla da yakından ilişkilidir. Kendine değer vermeyen, kendi sınırlarını tanımayan ya da bu sınırların ihlal edilmesine göz yuman bireyler; çoğu zaman “karşımdaki üzülmesin”, “beni yanlış anlamasın”, “bencil sanmasın” gibi düşüncelerle hareket eder. Fakat her evet, istem dışı verilmişse, kişinin içinde küçük bir kırgınlık olarak birikir. Ve bu birikim zamanla öfkeye, tükenmişliğe, değersizlik duygusuna dönüşebilir.

Sınır koymak, sanılanın aksine sert bir duruş değil; sağlıklı bir iletişimin en temel yapı taşıdır. Bir ilişkide hem bizim hem karşımızdakinin varlığını sürdürebilmesi için sınırlarımızın farkında olmamız gerekir. “Burada dur” diyebilmek, sadece karşı tarafı değil, kendimizi de korumak anlamına gelir. Ve bu, bir başkasını dışlamak değil; ilişkiyi daha net ve güvenli hâle getirmektir.

Toplumda ise fedakârlık, özveri, herkesi memnun etme hali genellikle yüceltilir. Hele ki kadınlar için bu özellikler bir tür "erdem" olarak görülür. Bu nedenle pek çok kişi, sınır koyduğunda “soğuk”, “kibirli”, “bencil” olmakla suçlanma korkusuyla sessiz kalır. Ancak unutulmamalı ki, sürekli başkalarının yükünü omuzlamak kişinin kendi hayatını yaşamamasına neden olur. Ve bir süre sonra insan kendi hayatında bir misafir gibi hissetmeye başlar.

Hayır diyememek, yalnızca bir iletişim sorunu değil; aynı zamanda bir öz-değer, bir öz-şefkat ve hatta bir kimlik meselesidir. Kendimize verdiğimiz değeri, başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerde nasıl ifade ettiğimizi gösterir. Bazen “evet” demek kolay olanıdır ama uzun vadede ruhumuza en çok zarar veren de budur.

Unutmamalıyız ki, hayır diyebilmek, bir reddediş değil; kendi alanını, ihtiyaçlarını ve duygularını sahiplenmektir. Başkalarını memnun ederken kendimizi yıpratmak zorunda değiliz. Gerçekten sevgi dolu ilişkiler, sınırlarımızı kabul eden insanlarla kurulur. Kendimizi koruyabildiğimiz ölçüde, başkalarını da sağlıklı biçimde sevebiliriz.

Ve belki de en önemlisi şudur: Hayır diyebilen bir insan, evet’lerinin de gerçekten değerli olduğu bir hayat kurar.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593