Etrafa bir bakınız sanırsın başka diyar
Aklımızla oynuyor yabancı tabelalar
Türkçeyi unutmuş mu bu millet evlatları
Hangi aklın ürünü lügatsiz icatları
Çokça yazı yazıldı Türkçe hassasiyeti konusunda… Kitaplar yayınlandı, paneller, sempozyumlar, konferanslar verildi. Okullarda nedense sadece Türkçe, belki de Türkçe hassasiyeti olan Türkçe öğretmenlerinin gayretleri ve uyarıları olageldi şu garip ülkede. Türk yurdunda, ana dili Türkçe olan bu ülkede Türkçe sanki üvey evlat muamelesi görüyor…
Çocuk daha konuşmaya başlarken Türkçeye yabancı yetiştiriliyor ailelerde… Nedense İngilizce birkaç kelimeyi telaffuz edebiliyorsa çocuk ebeveynlerde bir sevinç bir sevinç… Türkçe bir kelimenin doğru telaffuzu o kadar pek de önemli değil. Yeter ki konuşmaya başlasın… Çocuk çevresinde olup bitenlere anlam vermeye çalışırken de dilin inceliklerini ve yeni kelimeleri öğrenir. Aile içinde bir sohbet ortamı olmadığı için maalesef bu konuda dil gelişmemiş oluyor. Anne baba çocuğunu susturmak, yemek yedirebilmek, altını değiştirebilmek ya da arkadaşlarıyla dedikodu yapabilmek için çocuğun eline telefonu dayayıveriyor. Oh ne ala… Çocuk sus pus, bütün dikkati telefonda… Zamanla alışkanlık oluşunca telefonun piri çocuk, ardından bağımlı hale geliveriyor… Çok kolay açıp istediği yere ulaşabiliyor ama nedense çocuk günlük hayatta kullanılan kelimeleri bilmiyor, bildiklerini de doğru telaffuz edemiyor. İzlenilen çizgi filmlerde, dizilerde zaten Türkçe katledilmiş durumda… Evlerde sohbet ortamları yok. Çocuk kitapları için anne baba devrede olmalı…
Son tahlilde teknolojinin esiri olmuş toplum, semboller ve sessiz harflerle iletişime alışmış. Liseyi hatta üniversite bitirmiş bir genç düzgün ve doğru Türkçeyle cümle kurup kendini ifade edemiyor. Sosyal medya sömürgeciliği insanları esir etmiş; çoğunlukla insanlar bilgilerini sosyal medya aracılığı ile öğreniyor ve bu bilgilerin sağlığı herkesçe malum… Sosyal medyanın toplumu yönlendirme aracı olma özelliğinin farkında olmayan insanlar kendisi de bu kanalın bir piyonu olduğunun farkında bile değil.
Konuyu fazla dağıtmadan sadete gelelim. Türkçenin nasıl bir savaşla karşı karşıya olduğunu görmeliyiz artık. Şehirlerimize iş yerlerinin kullandığı isimlere bakınız. Kaç iş yerinde Türkçe bir tabelaya rastlayabiliyorsunuz? Basın yayın organlarında Türkçe kelimelerin sayısı mı yoksa yabancı kelimelerin sayısı mı fazla? Diyeceksiniz ki Türkçe kelimeler kullanılırsa müşterisi olmuyor. Özellikle İngilizce bir kelimeyle ifadeye başlarsanız hem bu iş ya da konuyu önemli ve değerli olduğu imajı yaratıyorsunuz öyle mi? Bir program tanıtımında sunucunun “lansman” kelimesine takılmıştım. Davetiyede lansmana davet ediliyordu insanlar. Ne demekti “lansman”? Tanıtımmış… Tanıtım toplantısı denilseydi kimse bir şey anlamayacak mıydı? Ben “lansmanı” anlamamıştım… İnanıyorum ki çoğu kişi de anlamıyordu… Sürü psikolojisiyle sormak ve sorgulamaktan çekindi insanlar. Öyle ya ne kadar cahil olduğumuz ortaya çıkacaktı…
Sahilde geziye çıkıyorsunuz… Deniz kenarına yapılmış ve ilçenin görünümünü de engelleyen bir iş yeri… Eskiden çay bahçesiydi orası… Halk, çoluk çocuğu ile gelir oturur, eğlenir, eş dostla sohbet ederlerdi… Şimdi orası olmuş… Cafe… Sadece Cafeyle kalmamışlar, ne anlama geldiğini bilmediğim, bilmek de istemediğim kısa ve uzun, yabancı dille yazılmış bir şeyler… Çay ocağı, çayhane, kahvehane adları alt sınıflara ait bir ifade olarak kalmış sanki. Resmen toplumu sınıflandırmış durumda bu tür iş yerleri. Çoğu müşterileri ailelerinin parasını harcayan gençler. Sosyal yapılarını böyle yerlere gitmekle elde ediyorlar belli ki…
Feryat figan, Türkçe hassasiyetine değinen bilim insanlarımız, edebiyatçılarımız, yazarçizer takımımızın uyarılarına rağmen bir adım ileri gidemedik. Esnaflarımızın tabelalarının çoğu yabancı kelimelerden oluşturulmuş. Esnaf odaları, ticaret odalarını anladık; bu konuda duyarsızlar. Ya belediyeler… Tabela vergisi alan belediyelerin bu konuda yapacağı hiç mi bir şey yok… Anlaşılan Türkçe kimsenin umurunda değil… Yazıklar olsun!
Vatana saldıranlara karşı savaşır buna müsaade etmeyiz. Dilimiz konusunda neden bu kadar duyarlı değiliz? Vatanımız işgal edilse savaşır, canımızı feda eder, sahip çıkarız. Peki, aynı duyarlılığı dilimiz konusunda neden göstermiyoruz? Dil, bir milletin kimliğidir, inancı, imanı, kültür ve sanatıdır. Dilimizi kaybedersek her şeyimizi kaybetmiş oluruz. O zaman vatanımız da milletimiz de olamaz… Diğer devletlerin, milletlerin sömürgesi olmuş kişiliksiz bir mankurt oluveririz vesselam… 14.04.2024