Yoksulluk, gerek gelismis gerekse de gelismekte olan ülkelerin karsilastigi temel sorunlarin basinda gelmektedir.
Genel olarak en düsük yasam standardina erisememe durumu olarak tanimlanan yoksulluk veya günümüzdeki fakirlik; günlük temel ihtiyaçlarin tamamini veya büyük bir kismini karsilayacak yeterli gelire sahip olmama durumu, Özellikle, yiyecek, içecek, barinma, giyim-kusam gibi temel ihtiyaçlara zor erismek veya erisememek yoksulluk olarak tanimlanabilmektedir.
Yoksullugun bariz nedenlerinden olan ekonomik nedenler arasinda issizlik ve gelir dagilimindaki esitsizlik en basta yer almaktadir. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinin ardindan daha da artan issizlik oranlari, yoksulluk açisindan önemli bir risk unsuru olmaktadir.
Yaratilan ekonomik kaynaklarin, ülkede yasayan bireyler arasinda esitsiz dagilimi halinde yoksulluk kaçinilmaz olmaktadir. Bu durumda yoksulluk, bir toplumun ya da toplulugun ürettigi mal ve hizmet miktarinin az ya da çok olmasindan degil, olusan ekonomik degerin esitsiz dagilimi ile ortaya çikmaktadir.
Daha açik ifade edecek olursak; Ülkemizde farkli boyutta yasanan yoksulluk sorununun temelinde, gelirin adil ve hakça dagitilamamis olmasi yer almakta, bu duruma özellikle dolayli vergilerdeki yüksek oranlar neden olmaktadir.
Her türlü mal ve hizmet satisindan alinan KDV., ÖTV. Ve benzeri dolayli vergi oranlarinin yüksek olmasi nedeniyle iletisim için cep telefonu görüsmesi yapan isadami ile asgari ücretli yurttas ayni vergiyi vermekte; enerji tüketimi yapan dar gelirli ve zengin yurttasin cebinden ayni vergi alinmakta, çok daha elzem olan yat ile denizde tatil yapanlarin yakit mazot fiyati tarlada üreten elleri nasirli çiftçilerimizin tarim amaçli makinalarda kullandigi yakitdan çok çok düsük olmasi örnek gösterilebilir.
Toplanan 100 liralik verginin yarisindan çogu mal ve hizmet satisindan alinan dolayli vergilerden olusmakta, vergilendirmenin temeli olan “az kazanandan az, çok kazanandan çok” vergi alinmasi ilkesi bir kenara itilmekte, benzin istasyonlari, iletisim, enerji firmalari ve benzeri isyerleri vergi dairesi gibi çalistirilmaktadir. Hele ki kirada olan küçük esnaflarimizin durumu içler acisi. Küçük esnaflarimiz malesef kendilerine degil mal sahiplerine ve vergilere çalismaktadir.
Son günlerde adindan bahsedilen rahmetli S.Demirel’in Bos tencere herseyi devirir sözü dikkate alinmali. Gelir dagilimi adaletini düzeltecek basta vergilendirme olmak üzere asgari ücret, emekli maaslari vs tüm önlemlerin alinmasi, yayilma ve derinlesme egilimindeki yoksullugun önünün alinmasi zorunludur.
Bakiniz ekonomik kriz ve issizlik sorunu sadece Ülkemizde degil tüm Avrupa ülkelerinde yasanmaktadir. Koronavirüs krizi benzeri görülmemis bir isgücü piyasasi soku ve issizlik krizini de beraberinde getirdi. Ekonomik krizler, etki ettigi dönemde ve sonrasinda pek çok ekonomik ve sosyal olumsuzluklara neden olmaktadir. Ekonomik krizler, negatif büyüme oranlarinin ortaya çikmasina ve kisi basina milli gelirin hizla düsmesine ve buna bagli olarak yoksullugun artmasina neden olmaktadir.
Tarima ve üretime, üreticiye yapilan düsük destek, sanayinin çarpiklasmasi, kirlilik, yoksullugu beslemektedir. Egitime verilen destegin çok az olmasi, yoksul bir nesil yetismesine neden olmaktadir.
Yine yapilan arastirmalar göstermektedir ki, Yoksullasmanin en bariz belirtilerinden olan çevresel nedenlerin basinda, dogal afetler, çöllesme, kuraklik gibi dogal etkenler gelebildigi gibi ormanlarin tahrip edilmesi gibi insan tahribati sonucunda olusan dogal yikimlar da yoksulluga neden olabilmektedir.
Unuttugumuz enflasyon yine hortladi. Enflasyon, sabit gelirlerin satin alma güçlerini azaltarak refah düzeylerinin düsmesine neden olmaktadir. Özellikle alt gelir gruplarinda enflasyon nedeniyle olusan bir refah kaybi yoksulluk anlamina gelmektedir. Tüm gelirini tüketime harcayarak ancak ihtiyaçlarini karsilayabilen hane halklari fiyatlar genel düzeyinin artmasi nedeniyle ihtiyaçlarinin tamamini karsilayamayacak duruma düsebilmektedir.
Basta gida, enerji, ulastirma ve barinma gibi harcama kalemlerine yapilan zamlar nedeniyle bir türlü kontrol edilemeyen enflasyon ve stokçuluk anlayisi ile dar ve sabit gelirli vatandaslarin açlik ve yoksulluk riskini giderek artiriyor.
Yoksulluk sorunu ile etkin bir sekilde mücadele edilebilmesi için ekonomik ve sosyal politikalarin birlikte ve esgüdüm içinde yürütülmesi de büyük önem tasimaktadir. Ekonomi politikalari kapsaminda örnegin, daha çok üreterek ekonomik yönden büyüme ve zenginlesmenin saglanmasinin, sanayilesmenin hiz kazanmasinin, ülkenin tüm kaynaklarindan ve teknolojik gelismelerden en etkin sekilde yararlanmanin, enflasyonla mücadele etmenin ve sosyal politika uygulamalarini finanse etmenin yoksullukla mücadelede önemli islevleri oldugu kusku götürmemektedir. Bugün yarindan daha iyi olacak düsüncesi kendimizi kandirmaktan öte degildir.
Toplumsal birlik, beraberlik ve dengeyi bozan, toplum kesimleri arasinda ayrilik ve mücadeleye zemin hazirlayarak devlet düzeninin sarsilmasina neden olabilecek tehditleri bünyesinde barindiran yoksulluk sorunu, sosyal devletin görev alanindaki ve sosyal politikanin faaliyet alanlarinin basinda gelmektedir.
Sosyal politika, bütün insanlarin içinde bulunduklari toplumda güvenlik, baris ve refah içinde yasamalarini hedef alan ve toplumdaki çesitli kesimler arasindaki mücadeleleri önleyerek devlet düzenini ayakta tutmaya yönelik önlemler bütünü olarak genis anlamda düsünüldügünde yoksullukla mücadelenin sosyal politika açisindan önemi daha iyi anlasilmaktadir.
Bunun yaninda, sosyal güvenlik politikalari, asgari ücret düzenlemeleri, reel ücretin korunmasi, çocuklarin, gençlerin, yaslilarin ve engellilerin korunmasi, egitim, saglik, konut hizmetlerinin gelistirilmesi, yoksullukla mücadelede öne çikan diger sosyal politika tedbirleridir.
Yoksulluk ekonomik ve toplumsal açidan degerlendirilmeli ve yoksullukla mücadele politikalari da bu baglamda hazirlanmalidir.
Türkiye’deki yoksulluk oranini minimum seviyeye indirebilmek için, yoksullukla mücadele adina ayrilan kaynak miktarinin arttirilmasi gerekmektedir. Farkli kurum ve kuruluslar tarafindan yapilmakta olan yardimlarin çesitliligi azaltilarak, istihdam baglantisi da göz önünde bulundurulmak suretiyle toplumun genelini kapsayan düzenli yardim programlari uygulamaya konulmalidir.
Gençlerimizin severek heves ederek sinavla girdikleri yüksek ögrenimde maalesef 2 ya da 4 yil egitimleri sonrasinda istihdam sorunu yasamakta, heves ederek okuduklari bölümlerin disinda ne is olursa yaparim diyerek fakli is kollarinda çalismak zorunda kalmaktadir. Issiz gençlerimize istihdam saglanmali beyin göçü önlenmelidir.
Gelismis ve gelismekte olan ülkelerde kendini basarili bulan yönetimler, sosyal yardimlasma kurumlarinda yardim yapilan sayi artisi ile kömür dagitimi ile fakirlerle sofralarinda oturulup yemek yemek ile övünmez, herkesin insanca yasadigi esit gelir dagilimi ile sofralarinda oturulacak fakir birakmamakla övünür.
Issizlik ve açlik kader yoldasligidir. Maalesef ülkemizde ikisi de bol miktarda var.
Birçok fabrika, otel, isyeri icra takibinde. Etrafimiza baktigimizda es, dost, binlece kisi girtlagina kadar borç bataginda. Çarsi-Pazar ates pahasi, mutfaklar alev alev, tencereler kaynamiyor.
Gerçekleri görmezden gelemeyiz. Hamdolsun, bugün yarindan daha iyi olacagi teselliden öteye geçmeyecektir. Bakiniz Çiftçilerimiz borçlu, isçi magdur, asgari ücretli, emekli geçinemez durumda. Küçük esnaf kirasini ödeyemez, siftah yapmadan kepenk kapatiyor. Baba oglundan utanir, ogul babadan utanir durumda. Annelerimiz dolapta yiyecek, tencerede pisirecek, tavaya koyacak yag bulamamakta. Es dost akraba birbirlerine ziyarete gidemiyor, yüz yüze bakamiyor ki acaba bir sey mi isteyecek, ne diyecek diye. Toplumun geneli mesafe ve maske kuralina pandemi için degil adeta birbirinden kaçmak taninmamak için kullanir olmus. Rabbim hiç kimseyi yoksul ve yoksun birakmasin. Herkesin Toplum önüne utanmadan çikabilmesi ümidiyle…
Lev Tolstoy söyle der;
“Hayattaki düzensizliklerin en önemli etkenlerinden biri sudur: Herkes hayatinda sadece rafaha kavusmak ister. Fakat hiç kimse hayati yükseltmek için çalismaz ve çalisarak hayatini daha iyi bir sekilde ayarlamak ihtiyacini duymaz. “
Herkes hayattan bir sey almak ister. Fakat ona bir sey vermek istemez. O yüzden birçok kimse, çikarci, yagmaci ve asalak olarak atilir yasamina. Yasamin sirrini bu parazitlikle arar. (sanki su aralar bu mantigi görür gibiyiz çogu kimse çalismadan, üretmeden, oturdugu yerden kazanmak istemesi gibi.)
Burada üzücü olan sudur ki; insanligimizi unuttuk. Bu yasam felsefesini alan çocuklarimiz, hiçbir kimseye ve hiçbir seye bagli olmayan, hiçbir seyi sevmeyen, memnuniyetsiz insanlar oluvermeleri. Dahasi ne millete ne ailelerine karsi gerçek bir sevgi yoksullugudur. Rabbin neylerse hayirli eylesin.
Kalin saglicakla…