Petrol, doğalgaz, LPG ve elektriğin; sanayiden turizme, hizmet sektöründen hane halkına kadar tüm alanlarda vazgeçilmezi, kalkınmada, büyümede, hayatın sürekliliğinde kritik bir role sahip, “Anadolu coğrafyasının bereketini enerjiye dönüştüren Gece gündüz, yaz kış demeden 7/24 Türkiye'nin enerjisini yükselten Geleceğe ışık tutan, enerjisiyle yarınlarımızı aydınlatan tüm enerji çalışanlarımıza teşekkür ediyor tüm enerji sektörü ve çalışanlarına yönelik farkındalık yaratmayı amaçlayan 8 – 15 Kasım “ Enerji Çalışanları Haftasını” kutluyor, sağlıklı ve güvenli çalışmalar diliyorum.
Günümüz kentlerinin en önemli sorunları nelerdir?
Bunlardan en fazla bilindik olanları işsizlik, yerleşme, yani konut problemi, kontrolden çıkmış nüfus birikimi, kentte yaşayanlar için gerekli sosyo-ekonomik ve sağlık hizmetlerindeki eksiklikler, altyapı problemleri ve kentte ikamet etmelerine karşı kentli olmaya yabancı kalmış insanların çokluğudur.
Sonraki kuşakların kaderlerine boyun eğmemeleri ve var olanla yetinmemeleri için bugünün insanının kuşaklar boyu düşünmesi için neler yapabileceğimizi düşünmek ve çözümler aramak zorundayız.
Şehirler, orada yaşayanların gelişmişlik düzeyinin göstergesidir.
19 ilçesi ile birlikte Ordumuzun geleceği vizyonu için yapılan planları uygulamak için işbirliği şart. Başarı ve kazanımlar için; Şehrimizin tüm enstrümanları ve aktörleri birlikte hareket etmeli, şehrimizin menfaatleri söz konusu olduğunda aynı masada ortak paydada da buluşabilmeli, makam ve mevkiler, şahsi meseleler bir kenara bırakılarak tek vücut olunmalıdır.
Şehirlerimizin sorunlarının çözülmesi, herkesin çağdaş konut ve düzenli bir ortamda yaşaması dileğiyle Dünya Şehircilik Günü’nü kutluyor, vatandaşlarımızı en içten duygularımla selamlıyorum.
Dünyada ve ülkemizde şehirlerimize yön veren, devleti temsil eden illerde valilerimiz, ilçelerde kaymakamlarımız ve şehri emin yerel yönetimler belediye başkanlarımız başta olmak üzere; Şehir plancıları, mimar, mühendis, tekniker, teknisyen ve müteahhitler tüm teknik insanları en kalbi duygularımla selamlıyor, Kentimizin geçmişten gelen değerleri ile bilimin ve teknolojinin buluştuğu bir çerçevede sağlıklı bir şekilde gelişimini sürdürmesini temennilerimle herkesin çağdaş konut ve düzenli bir ortamda yaşaması, modern ve bir o kadar güvenli, akıllı şehirler dileğiyle 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’nü kutluyor, Sayın Cumhurbaşkanımızın sıkça ifade ettiği “Adam odur ki bıraka bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser” sözünü hatırlatarak tüm teknik adamları yaşadıkları yere sahip çıkmaya gelecek için kalıcı eser bırakmaya davet ediyorum.”
Kentlerin kriz ve afetlere, iklim değişikliğine karşı dayanıklı olması gerekiyor.
12 Kasım Afete hazırlık Günü; afetlere karşı bilinçlenmek ve hazırlıklı olmak için önemli bir hatırlatmadır. Yerel yönetimler ile birlikte kamu kurum ve kuruluşları ile vatandaşlarımız olarak Deprem sel ve diğer afetler öncesinde gerekli önlemleri alarak kendinizi ve kentimizi koruyabilir, can ve mal kayıplarını en aza indirebiliriz.
Son yıllarda çok sık duymaya başladığımız “dirençli kent” kavramının küresel ısınma, iklim değişikliği, biyolojik değişiklik, doğal afetler, kentsel kamusal hizmetler, sürdürülebilir gelişme ve yoksulluk gibi konularla iç içe olduğu çok açıktır.
6 Şubat 2023 tarihinde 11 ilimizi derinden etkileyen depremin neden olduğu can, mal, tarih ve kültür varlıklarımızın kaybı, dayanıklı kent ve yerel yönetim ilişkisini her zamankinden daha da önemli duruma getirmiş bulunmaktadır.
Sağlıklı kent ve kentleşme
Kentlerin yarınına bakıldığında, sorunların boyutlarını özellikle az gelişmiş ülkeler açısından alabildiğine büyüten nedenlerin başında yoksulluğun gelmekte olduğu rahatlıkla söylenebilir. Birleşmiş Milletler HABITAT toplantılarının hepsinde (Vancouver 1976, İstanbul, 1996 ve Quito, 2016) ama özellikle Ecuador’un Quito kentinde yapılan son toplantıda, bu konunun önemle vurgulandığı dikkat çekmektedir. Birleşmiş Milletler Örgütünün verilerine göre az gelişmiş ülkelerde, yoksulluk koşulları içinde yaşamakta olanların oranı %35’tir. Bunlar arasında temiz içme suyundan yararlanabilenlerin oranı %87’yi, çağdaş sağlık hizmetlerinden yararlanabilenlerin oranıysa %75’i geçmiyor. Bu koşullarda, kent yoksullarının sürdürülebilir kentsel yaşam koşullarından yararlanabildiklerini söylemek elbette olanaksızdır. Çarpık kentleşmenin genel sağlık üzerindeki etkisi dar bir çağrışım yapabilir. Ne var ki “sağlıklı” olmayı “hasta olmamak” biçiminde anlamak, doğru görünmekle birlikte eksik bir yaklaşımdır. Sağlıklı kent ve kentleşme, “sağlık” sözcüğünün dar anlamının kapsamına sığdırılamayacak kadar geniş ve derin bir öze sahiptir.
Elverişli bir gelir düzeyi, çalışma, eğitim, dinlenme, ulaşım, beslenme, çevre, kültür ve sanat olanaklarından yoksun kalmanın da sağlıksız bir yaşam ortamının niteliklerini oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir. İdeal anlamda kentlerimizin yarınını güvence altına alabilmemize olanak veren ve gerçek anlamda “sağlıklı” kentlerin nitelikleri, başta Birleşmiş Milletler Örgütü olmak üzere, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi gibi kimi uluslararası kuruluşların benimsemiş oldukları normları yansıtan uluslararası hukuk belgelerinde ve sözleşmelerde yer almıştır.
Tarihsel gelişim süreci içinde insanlık, başta veba olmak üzere grip, kolera, tifüs, ebola, çiçek, AİDS ve son olarak da koronavirüs (Covid 19) salgınıyla karşı karşıya kaldı. Öte yandan son birkaç yıl içinde, görülmemiş ölçülerde hızlanan sera gazı salınımı dünya ekonomisini sarsmıştır. Salınım maliyetinin tek başına, II. Dünya Savaşının ve 1929 Dünya Ekonomik Bunalımının maliyetleri toplamından yüksek olduğu tahmin edilmektedir. 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan depremin yol açtığı salt can kaybının, resmî açıklamalara göre 600 bine yaklaştığı biliniyor. Bu nedenle de ülkemizin yöneticileri, halkı ve tüm insanlık bundan böyle, aklını hurafelere değil, çağdaş bilimin kurallarına dayanan kalıcı çözümlerin neler olduğu noktasına odaklandırmak zorundadır.
Bir süredir sıkça kullanılmakta olduğunu gördüğümüz “dirençli kent” ya da “dayanıklı kent” ya da “kentsel dirençlilik”(urban resilience) gibi kavramlar kentlerin karşı karşıya bulunduğu sorunlara, afetlere ve risklere karşı her yönden hazırlıklı olmayı; bunlara yeterli biçimde yanıt verebilecek güce erişmeyi ve değişen koşullara uyum sağlama gücünü artırmayı anlatmaktadır. Kaynağını biyoloji ve ekoloji gibi bilim dallarından alan dirençlilik, sürdürülebilirlik, iklim değişikliği, risk yönetimi gibi çeşitli alanlarla çok yakından ilgilidir. Değişmeyen (sabit) bir özellik olmanın çok ötesinde, değişen koşullara uyum sağlayabilmeyi de içermektedir.
Dünya Bankasının dirençlilik ya da dayanıklılık özellikleri listesine aldığı başlıklar arasında şunlara rastlıyoruz: Uyum sağlama, sağlamlık, esneklik, yedeği bulunma, kaynak yeterliliğine sahip olma, kapsayıcılık, bütünsellik.
Dayanıklılığın (dirençliliğin) sağlanmasını zorunlu kılan ve çoğunlukla kentlerde karşılaşılan riskler ise çoğu iklim değişikliğiyle bağlantılı olmak üzere; depremler, fırtınalar, sel baskınları, aşırı sıcaklık, kuraklık, tsunami, yangınlar, salgınlar ve böcek istilası gibi olgulardır.
2016’da Birleşmiş Milletler Örgütünün öncülüğünde Quito’da toplanan “III. İnsan Yerleşimleri Toplantısı”nda da çevresel ve sosyo-ekonomik dayanıklılığı artırmanın önemi vurgulanmış; iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltmak, çevresel ve doğal tehlikelerin, risklerin yönetim yöntemlerini iyileştirmek amacıyla “kentsel ve mekânsal planlamanın gerekliliği” vurgulanmıştır.
Kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi için bilim
Yaşamakta olduklarımız, kentlerin yarınını güvence altına alabilmek için devlet müdahalesinin ve devlet öncülüğünün şart olduğunu göstermektedir. Dünya Bankasının 1997 yılı raporunda yer alan “Planı bırak, piyasaya bak” (From Plan to Market) önerisine uyulacak olduğu takdirde; kentlerin yarınlarına, bugünkü sağlıksız, dengesiz ve çarpık özelliklerin egemen olacağını söylemek bir kehanet olmayacaktır. Hiç kuşku yok ki dayanıklı kentlerin varlığının temel aktörü devlet, yani merkezî yönetimlerdir. Ne var ki karşı karşıya bulunduğumuz sorun, verimli sonuçlara ulaşabilmek için bu konuda da devletle yerel yönetimlerin sıkı bir işbirliği içinde olmalarını zorunlu kılmaktadır. Her iki düzeydeki yönetimlerin, bu amaca ulaşabilmek için kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil topum örgütlerinin de desteğini almaları gerekir.
Demokratik, katılımcı, saydam ve hesap vermeye her zaman hazır yönetimler aynı zamanda, toplumda yoksulluğun ortadan kaldırılması ya da azaltılması konusuna ağırlık vermek zorundadırlar. Yerel yönetimleri ve yerel halkı “kentsel dirençlilik” konularında daha aktif kılmanın ön koşulu, tarafı olduğumuz Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının tüm kurallarının gereği gibi uygulanmasıdır. Bunun yanı sıra, kent ve çevre sorunlarının kısa yoldan çözüme kavuşturulabilmesinin anahtarı, Fransa eski Çevre Bakanı Corinne Lepage’ın da haklı şekilde belirtmiş olduğu gibi, yaşam ve tüketim alışkanlıklarımızın değiştirilmesi ve aşırı tüketim sevdasından uzaklaşılmasıdır. Ülkemizde ve bölgemizde kırsal kalkınma, tarıma, üretime önem verilmelidir.
Her alanda olduğu gibi, kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi bağlamında da ister bugünün, ister yarının kentleri olsun; ideal dirençlilik, yağmur duasına çıkmak gibi akıl dışı ve ilkel yöntemlerle değil, akla ve çağdaş bilimin ışığına öncelik vermekle olur. “Yaşamda en gerçek yol göstericinin çağdaş bilim olduğunu” hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıyız.
Medeniyetin aynası olarak görülen şehirleri yeniden inşa ve ihya etmek için Türkiye’nin yüksek öğrenimli teknik eleman potansiyeli, endüstri ve sanayinin ütretici iş gücü, teknoloji ve bilimin ana elemanları olan Teknikerlere yetki ve görev verilmelidir. Potansiyelimizi harekete geçirmek şüphesiz ki Ülkemizi daha yukarıya uygarlık seviyesine taşıyacaktır. Teknikerlerin elinden tutan herkes kazanacaktır. Asla ve asla kimsenin şüphesi olmasın. Teknikerler elinden tutanı mahcup etmeyecektir.
Dayanıklı Kent Nedir?
1950’lerde ivme kazanan Türkiye’nin kentleşme oranı 2019 yılı ile başlayarak bugün %92,8’e yükselmiştir. Nüfusunun çok büyük bir çoğunluğu kentlerde yaşayan bir ülkede kentlerde yaşamın sürdürülebilir olması yaşamsal önem taşımaktadır. Kentlerin doğal ya da insan kaynaklı tehlikeler karşısında hazırlıklı olması ve bu tehlikeler yaşandıktan sonra kentin eski haline hızlıca dönebilmesi ve iyileşmesi toplumun yaşam kalitesini ve refahını yüksek seviyede etkilemektedir. Bu tehlikeler deprem, sel, toprak kayması gibi doğa olayları olabileceği gibi iklim değişikliğinin yarattığı şiddetli koşullar; nükleer, biyolojik ve kimyasal kazalar ve pandemi gibi insan kaynaklı afetler de olabilir. Dayanıklılık, tehlikelere maruz kalınmasının ardından, bu duruma etkili bir şekilde dayanılması, durumun ekosistem, toplum ve/veya bireyler üzerinde etkilerinin en kısa sürede azaltılması ya da uyum sağlanması ve gelecekteki tehlikelerden korunması anlamına gelmektedir. Burada da söz etmeden geçemicem Yapı sektyöründe şehir plancıları, mimar mühendisler ile teknikerler ve müteahhitlere çok önemli görevler düşmektedir ki bu anlamda da ilçemizde yeni kurulan Ünye müteahhitler derneği kurucu yönetimini tebrik ediyorum.
Risk, savunmasızlık ve sürdürülebilirlik kavramları, dayanıklılık kavramı ile ilişkilidir. Ekoloji, biyoloji ve psikoloji disiplinlerinde kullanılan bu kavram son yıllarda mühendislik, ekonomi ve kent çalışmaları alanlarında da yaygınlaşmıştır. Kent çalışmalarında dayanıklılık kavramının yaygınlaşması son on yılda özellikle iklim değişikliğinin getirdiği koşullar sebebiyle kontrol edilemeyen orman yangınları, yoğun yağışların sebep olduğu sel baskınları ve toprak kaymaları, sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar olmuştur. Her türlü tehlike karşısında yoğun ekonomik faaliyetleri ve insan nüfusunu bünyesinde barındıran kentlerin hazırlıklı olması yaşamsal önem taşımaktadır.
Dayanıklı bir kentsel sistem, kent sakinlerinin yaşamlarını korumak ve iyileştirmek, kentin gelişme ve kalkınma kazanımlarını güvence altına almak ve yatırım yapılabilir bir ortamı teşvik etmek üzere doğal ya da insan kaynaklı, ani veya zamana yayılmış tehlikeleri değerlendirmeli, tehlikelere dair planlama yapmalı ve gerektiğinde bu durumlara müdahale etmelidir.
Kentsel dayanıklılık, kentsel yönetişimin stratejik düzeyinde bütünleştirici, çözüm odaklı, yönlendirici ve dönüştürücü bir kavramdır:
• Ortak bir anlayış ve stratejik bir gündem geliştirmek için farklı departmanlar arasında hedefler ve eylemler arasında bağlantı kurmayı kolaylaştırır.
• Savunmasızlık ve risk faktörleri için sistematik çözümler arar.
• Sürdürülebilirlik ve uyum sağlama gibi dayanıklılık niteliklerini içeren yeni planlama yaklaşımları geliştirmeyi gerektirir.
• Sosyal, ekolojik, ekonomik ve kurumsal sistemlerdeki koşulları karşılıklı öğrenme ile karşılığında güçlü yanlar ve kırılganlıklar hakkında kentsel politika geliştirir.
• Sosyal kırılganlıkların ve sosyal sorunların üstesinden gelmek üzere daha derinlemesine anlaşılması için katılımcılık ve yönetişimi destekler.
Dayanıklı Kentler’de risk yönetimi konusunda güçlü liderlik ve koordinasyon vardır, sorumluluklar açıkça belirtilir. Bu liderlik ve koordinasyon, etkili paydaş katılımını, iyi tanımlanmış politikaları ve stratejileri, görev dağılımını, iletişim kanallarını ve etkili risk yönetimini kolaylaştıran mekanizmaları içerir.
Dayanıklı Kentler’de, yerel yönetimler tehlikeler hakkında her zaman güncel bilgilere sahiptir. Risk değerlendirmeleri; kentsel planlama, kentsel yatırımlar ve uzun vadeli kalkınma için dayanıklılığı güçlendirmek için bir temel olmak üzere düzenli olarak hazırlanır.
Dayanıklı Kentler’de, dayanıklılık faaliyetlerini destekleyecek tamamlayıcı ve teşvik edici bir finansal planlama yapılır.
Dayanıklı Kentler’de, kentsel planlama dezavantajlı gruplara odaklanılarak ve güncel risk bilgilerine dayalı olarak gerçekleştirilir. Fiziksel ve insani kayıp riskini etkili bir şekilde azaltmak için gerçekçi ve risk uyumlu bina düzenlemeleri uygulanır.
Dayanıklı Kentler’de, kentin sınırları içindeki ve çevresindeki doğal ekosistemler, koruyucu işlevlerini sürdürmek ve korumak üzere doğal tampon bölgeler olarak tanımlanır ve korunur.
Dayanıklı Kentler’de, dayanıklılık ile ilgili sorumlulukları ve görevleri olan tüm kurumlar bu gereklilikleri yerine getirmek için ihtiyaç duydukları kaynaklara sahip olacak biçimde güçlendirilir.
Dayanıklı Kentler’de, toplumsal yardımlaşma ve hemşerilik anlayışı eğitim ve iletişim kanalları aracılığıyla güçlendirilir.
Dayanıklı Kentler’de tehlikeli ve riskli durumlarda temel kentsel hizmetlerin devam etmesini sağlamak için kritik altyapıyı korumak ve geliştirmek için bir strateji vardır.
Dayanıklı Kentler’de, hazırlık planlarının oluşturulması ve düzenli olarak güncellenmesi, erken uyarı sistemlerine bağlanılması ve kamu hazırlık tatbikatları ile acil durum ve yönetim kapasitelerinin artırılması ile etkin afet müdahalesi sağlanır.
Dayanıklı Kentler oluşturmak riskleri tanımlama, savunmasızlığı ve dolayısıyla riski azaltma, acil durumlar hazır olma, kentleri risklere uyum kapasitesini arttırdığı gibi yerel yönetimlerin kentlerde olumsuz koşullar ve tehlikelere hazırlık olma ve hızlı iyileşebilme kapasitesini güçlendirmektedir.
Neden Dayanıklı Kentlere İhtiyacımız Var?
Yerel yönetimler ve karar vericiler, doğal veya insan kaynaklı küçük ve orta ölçekli tehlikelerin etkisiyle ve daha seyrek olarak büyük ölçekli tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır. İklim değişikliği ve aşırı hava olayları kentlerin tehlikelere ve risklere maruz kalma oranını artırmıştır. Bu noktada üzerine düşünülmesi gereken konu ise çeşitli yatırım kararlarının çevresel değişiklikler yaratabileceği ve bu faktörler hesaba katılarak hareket edilmediği takdirde, artan riske katkıda bulunabileceği gerçeğidir. Afetlerde yerel yönetimler, geniş kapsamlı sorumlulukları olan ancak bunlarla başa çıkmak için görece yetersiz kapasiteleri olan ilk müdahale hattıdır. Yerel yönetimler; afet riskini öngörme, yönetme ve azaltma, erken uyarı sistemleri kurma veya bunlara göre hareket etme ve belirli afet yönetimi yapıları oluşturma konusunda eşit derecede ön saftadır. Çoğu durumda, yerel yönetimlerin bu zorluklarla mücadele etme kapasitesini artırmak için yetki, sorumluluk ve kaynak tahsislerinin gözden geçirilmesi gerekir. Doğa olayları veya insan kaynaklı tehlikeler kendi başlarına bir afet ya da risk değil zarar verme potansiyeline sahip olaylardır. Bu tür olaylar belirleyici politikalar, eylemler, uzmanlar ve yerel paydaşların aktif katılımıyla ele alınabilecek insani ve kentsel savunmasızlığın bir sonucu olarak afet haline gelir. Dayanıklı bir kent ve toplum ise afetlere hazırlıklı olarak gerektiğinde kendini yeniden inşa edebilir. Afetlerin “doğal olmadığını” anlamak için risk unsurlarını dikkate almak önemlidir. Risk, tehlikenin (örneğin bir toprak kayması, deprem, sel veya yangın), insanların ve varlıkların tehlikeye maruz kalmasının ve maruz kalan nüfus veya varlıkların savunmasızlık durumunun bir yansıması olarak ortaya çıkar.
Tehlike x Savunmasızlık x Maruz kalma = RİSK
Bu denklemdeki faktörler statik değildir. Tehlikeleri ve maruz kalma sıklığını öngörmek ve savunmasız kalınan alanları belirlemek afet risklerini azaltır. Afet riskinin azaltılması, dayanıklı bir kent oluşturma yolunda atılan ve hayatları, mülkleri, geçim kaynaklarını, okulları, işletmeleri ve istihdamı koruyan bir yatırımdır. Küresel iklim krizinin nedeniyle gelecekte daha sık maruz kalacağımız öngörülen tehlikeler kentsel riskleri arttırmaktadır. Hem dünyada hem Türkiye’de yükselişte olan kentsel nüfus göz önüne alındığında kentsel planlama ve dayanıklı kentler oluşturma süreçleri birbirinden ayrı düşünülemez. Kentsel planlama çalışmaları dayanıklı kentler yaratma vizyonu ve bütüncül bir bakış açısı ile tasarlanmalıdır. 2019 yılı için %92,8 olarak açıklanan kentsel nüfus göz önüne alındığında, hâlihazırda var olan kentsel yapının afetlere nasıl dayanıklı hale gelebileceği, kentsel planlama ve kentsel dönüşüm süreçlerinde net bir biçimde ortaya konulmalıdır. Kentsel planlama çalışmalarının bir parçası olan kentsel dönüşüm projeleri, çok paydaşlı ve katılımcı bir süreç sonucunda oluşturulan kent dayanıklılığı vizyon ve eylem planı ile içkin olmalıdır.
Eylem Planı Nedir?
Eylem planı, bir stratejik planın uygulanabilirliğini artırmaya yönelik faaliyetleri, bu faaliyetlerden sorumlu ve ilgili birimler ile bu faaliyetlerin başlangıç ve bitiş tarihlerini içeren planıdır. Dayanıklı kentler amaçlayan yerel yönetimler, bu konudaki hedeflerini belirlemelidir.
Bu hedefler kent paydaşlarının katılımı ile oluşturulmalı ve önceliklendirilmelidir ve kentin stratejik planı ile örtüşmelidir. Hedeflerinizi oluştururken SMART (Spesific, Measurable, Attainable, Relevant, Timely) ölçütü göz önüne almak faydalı olacaktır.
Spesifiklik: Hedefleriniz yeterince net ve anlaşılır olmalıdır.
Ölçülebilirlik: Hedeflerinizdeki ilerlemeyi izleyebilmek için ölçülebilir göstergeler dâhil edilmelidir.
Ulaşılabilirlik: Hedefleriniz sahip olduğunuz kaynaklar ile hayata geçirilebilmedir.
Alakalılık: Hedefleriniz stratejik plan ve kent paydaşlarının öncelikleri ile uyumlanmalıdır.
Zamanındalık: Hedeflerinizin bir zaman planı ve bitiş tarihi olmalıdır.
Gerekli kaynaklara sahip olduğunuzdan emin olmak, eylemleri tamamlamak için oldukça önemlidir. Kaynak belirleme aşaması bütçenizi de belirleme sürecini içermelidir. Her eylemin gerçekleşmesi için bütçesini belirlenmelidir.
Yerel yönetimler dayanıklılık kavramlarını planlara entegre eden yerel düzeyde bir eylem planı geliştirmelidir. Afet Riski Azaltma Eylem Planı, bir şehrin dayanıklılığını desteklemeye yönelik önemli bir araçtır. Eylem planının geliştirilmesine tüm paydaşları dâhil edilmesi ve paydaşların sorumluluklarının açıkça tanımlanması önemlidir.
Dayanıklı Kent Eylem Planı Hazırlama Süreçleri
Afet riskinin azaltılması, afet riskini azaltmaya yönelik planları belirlemek, değerlendirmek ve geliştirmek için sistematik, çok yönlü ve pro-aktif bir yaklaşım gerektirir. Yerel yönetimler, dayanıklı kentler oluşturmak için eylem planı hazırlamak ve uygulamak üzere Dayanıklılık Oluşturma Döngüsü’ndeki 5 adımı takip edebilir:
1. Dayanıklı Kente Giriş: Organizasyon Yapısı ve Hazırlık
2. Kentin Risk Analizi ve Savunmasız Alanlar
3. Dayanıklı Bir Kent için Eylem Planı Oluşturmak
4. Eylem Planının Finanse Edilmesi ve Uygulanması
5. Dayanıklılık Eylem Planının İzlenmesi ve Değerlendirilmesi
Yerel yönetimler, risk değerlendirmesi yapıldıktan sonra çevresel faktörleri dikkate alarak ve yerel paydaşların katılımı kent dayanıklılığı konusunda güçlü ve zayıf yönlerini belirlemeli ve bir değerlendirme raporu hazırlamalıdır.
Yerel yönetimlerin ve karar vericilerin, kent dayanaklığını geliştirmek için afet riskinin azaltılmasına yatırım yapmanın önemini kavrayarak, bu konuyu kentin sürdürülebilir kalkınma stratejisinin ve stratejik planının bir parçası olarak görmeleri gerekir. Bu farkındalık, kurumsal hedef belirlemenin hazırlanmasına zemin hazırlayacaktır. Ancak afet risk yönetimi, tüm farklı paydaşların ortak çabasını gerektiren karmaşık bir süreçtir. Yerel yönetimler tüm konuları tek başlarına ele alamazlar. Çeşitli paydaşların; finansman, veri ve bilgi birikimi, insan kaynakları ve profesyonel hizmetler açısından desteğine ve katılımına ihtiyaç duyulabilir. Özel sektör, akademik kuruluşlar, sivil toplum ve diğer paydaşlar afet riskinin azaltılmasına önemli ölçüde katkıda bulunabilir. Direnç oluşturmak için ortaklıklar geliştirmek şarttır. Yerel yönetim karar vericilerinin, akademisyenlerin, özel sektörün ve yerel yönetim içindeki toplumun katılımını kolaylaştırmak önemlidir. Karar vericilerin, tehlike anında ve afetler karşısında herkesin maruz kalabileceği riskleri azaltmaya katkıda bulunabilmesi için etkili ortaklıkları kolaylaştırmaları beklenir. Tüm paydaşlar belirlendikten sonra katılımcı süreçler belirlenir. Böylece Dayanıklılık Oluşturma Döngüsü planlanmaya ve operasyonel hale getirilmeye hazır olacaktır.
Musa KIRANLI
Karadeniz Teknikerler Federasyonu Genel Başkan Vekili / Ordu Teknikerler Derneği Başkanı
Kaynak
• İSTAMP İstanbul Afet Müdahale Planı, Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, 2014 https://www.ipkb.gov.tr/wp-content/uploads/2018/10/ISMEP2_ISTAMP-1.pdf
. İstanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi İSMEP Rehber Kitapları: https://www.ipkb.gov.tr/e-kutuphane-kategorisi/ismep-yayinlari/ismep-rehber-kitaplari/