Adım Reşit değil, gel gör ki ben reşidim. Reşit olmayan reşit’in yazılarındaki konulara hassasiyet gösterenler kaç kişiyiz. Yazılan konuları “Benim adım Reşit sen söyle sen işit” deyiminin anlattığı gibi kaale almamak ise çok üzücü. Söz veriyorum. Bir daha Aşağıda özetlerini vermeye çalıştığım eski yazılarımın konuları hakkında hiç yazı yazmayacağım.
2007 tarihli Ünye de büyük tehlike başlıklı yazımdaki;
Kıyı alanlarında bozulmayı başlatan kıyıların yoğun bir şekilde doldurulması, düzensiz ve plansız her türlü yapılaşmalar, endüstriyel tesislerin sebep olduğu kirlilik, akarsular ile gelen kirlilik olduğunu, denizlerin korunması ve muhafazasının Uluslararası yükümlülüğümüz olduğunu, sedimentasyon ve ötrofikasyon nedeni ile oluşan olumsuzlukların Ünye koyuna incir ağacı dikmeden kurtarılması gerektiğini konusunu söz veriyorum bir daha yazmayacağım.
2007 tarihli Ünye deniz dolgusu başlıklı yazımda;
Proje yapım yöntemini maddeler halinde sırası ile yazmıştım. Atatürk parkı ilave dolgusunun “girinti çıkıntı konsepti oluşturuluyor” iyimserliğinin aksine, vahim ve telafisi mümkün olmayacak sonuçlar doğuracağını ve çok baş ağrıtacağını, çivinin doğru zamanda doğru yere çakılması gerektiğini anlatmıştım. Bu konu ile ilgili olan yazıları bir daha yazmayacağım.
2008 tarihli Ünye de deniz kirliliği başlıklı yazımda;
Atatürk parkı önü ilave dolgusunun, önceki yazılarımda belirttiğim olacakların vahim sonuçlarının ortaya çıkmaya başladığı, ilerideki günlerde ekolojik yönden çok daha şiddetli olumsuzlukların kaçınılmaz olacağını ve dönemin Belediye Başkanından ulvi kurtarma hareketini başlatarak Ünye’nin kahramanı olmasını teklifime hiç fikir belirtmemişti. Bu konuda bir daha yazmayacağım.
2008 tarihli Sahilimizi koruyalım başlıklı yazımda;
Hilal biçimindeki konumu ile Ünye denizin koynunda bir şehir adeta, kıymetini bilmemiz gerektiğini, kıyı şeridi ile oynamadan , bozmadan gelecek nesillerimize aktarmanın boynumuzun borcu olduğunu, Ada, 100 yıl çay bahçesi, Ünye parkı ve benzerlerinin insanlarımızın dinlence, eğlence ve spor amaçlı kullanacakları serbest alanlar haline getirilmesini isteyen yazıları bir daha yazmayacağım söz…
2009 tarihli Ünye’nin körfezi kıyısı denizi başlıklı yazımda;
İnatla ve hesapsızca, plansızca ve de acımasızca yapılan kötü olan har şeyin yok edilip düzeltilmesi, essiz ve güzel sahillerimizin her m² sinin halkımızın faydalanmasını esas olarak hedef belirlenmesini, bilim ışığında planlanarak ve projelendirilerek toplum faydasına sunulması teklifimi bir daha yazmayacağım.
2021 tarihli Deniz salyası başlıklı yazımda;
Karadeniz gibi kapalı denizlere kolaycılık ilkesi ile verilen atıklar ve atık sular, bilim gerekleri göz ardı edilerek yapılan kıyı yapıları nedeni ile engellenen çökel tortu taşınması (sediment) ve olumsuz sonuçları, deniz yüzeyinin temizliği, fotosentez, sulardaki oksijen azalması ve kötü koku sülfür oluşma detaylarını, kutu menfezlerin sürekli denize uzatılmalarını, eski motor ve kayık çekek yerine yapılan bilim ve akılcılıktan uzak ve de inatlaşan bir ruh haliyle yapılan dolguyu ve sonrasında denizin Ünye’den uzaklaşacağı gibi endişelerimi ortaya koyarak açıklamaya çalıştım. O devrin keskin kılıçlarından bir Meslektaş, yapılan dolgu için “sahile girinti çıkıntı konsepti kazandırıyoruz” demişti. Gel gör ki ne girinti kaldı ne çıkıntı. Şimdilerde ne düşünüyor acaba. Geçmiş yazılarımda kaygı ile bahsettiğim tehlikelerin çoğunluğu ile gerçek olduğuna hep beraber şahit olduk. Marmara denizindeki olumsuzlukların Karadeniz’de de görülmesi yakın olduğunu belirttim bu yazımda. 2021 den 2007 ye su gibi akıp geçen 14 yılın sonunda bütün endişelerim gerçek olduğunu yazdım.
Ünye koyu’nun kurtarılması için; deniz de kum taraması yapılmasına ilave olarak Belediyeler ihtiyacı kumun dolmuş bölgelerden alınarak hem ihtiyaç karşılanmalı sonuçta Ünye denizinin koynuna kavuşmalıdır. Yürürlük tarihi 1994 olan “1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku” sözleşmesinde yer alan Denizlerin korunması ve muhafazası ile alakalı hüküm bağlayıcı ve uyulması zorunlu olduğunu, “Dört nala uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim” (N.H.Ran) yazmıştım. Söz veriyorum yukarıda anlatılanlarla ilgili olarak bir daha yazmayacağım.
2022 tarihli Kumlukta hazine başlıklı yazımda;
Akıntı azaldığı için her geçen gün deniz sığlaşıyor, can çekişiyor koy. 100. Yıl çay bahçesinin beton çıkıntısının biraz kırılması neticesi az da olsa olumlu etki oluşacakken, denize uzatılan plastik dubalardan oluşan yüzer iskele akıntıyı keserek kumlamayı artırmış ve daha vahim hale getirmiştir. Bu ucube duba sistemini acilen ve derhal, hemen hemen şimdi kaldırılmalıdır. Aksi halde 100.yıl köşesinde iskeleye kum üzerinden yürüme gideriz sitemlerimi yazmıştım, bir daha yazmayacağım.
Ölüm fikrini her zaman akılda bulundurun. O zaman asla kötü bir şey yapmaz, niyet dahi etmezsin.
Allah bir dil iki kulak verdi. Bir söyleyip iki dinlesin diye.