Yalnızca Allah’ın rızasını istemek ve kendinde olanı (ruhundakini) kökleştirip-kuvvetlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağanak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağanak yağmur isabet etmese de bir (çisenti) vardır. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Bakara,265)
İnsanın sonradan kazandığı mal, para, imkân makam ve mevki her birisi arızidir. Yani geçicidir. Muhalif bir rüzgârla, bir hastalıkla bir musibetle elimizden çıkıp gider. O sahip olduklarımız bizi var eden değil bilahare bizim onlarla mutlu olduğumuz fani nimetlerdir. Cenab-ı Hak bazen vererek, bazen alarak bizleri onlarla imtihan eder.
Ve nitekim belli yaşa gelmiş her birimiz biliriz ki, filan kişinin kılıcının her tarafının kestiği adamlar diye bahsettiğimiz nice kişiler vardır. Ve yine biliriz ki ne güzel insandı diye kendisinden bahsettiğimiz yetkili varlıklı cömert insanlar da vardır. Her birisini nasıl bir ruh haliyle yaşadıysa öyle tarifleriz. Bizden sonrakiler de bize öyle derler ve diyeceklerdir. İnsanoğlu sahip olduğu o makamı ve malı hep daimi zanneder ve o kuvvetle oralarda yaşar. Kendisine sorulsa en adil ve en cömert olduğunu söyler ve öyle olduğunu zanneder. Hâlbuki onun kararını da bizim dışımızdakiler ve tarih söyler ve söyleyecektir.
İşte oralarda bulunurken, yaşarken, ruhumuzdaki insan olma cömertliğini, verebilme cömertliğini ortaya koyabilmenin yolu, bizi o çisentili tepe gibi daima verimli yapacak (ebedi yaşatacak) ruhumuzdaki ihsan cömertliğini daha dünya da yaşarken ortaya koyabilmektir.
Rabbimiz Kur’an-ı Keriminde elliye yakın yerde infaktan (verebilmekten), vermenin usul ve esaslarından, infakın sadece bir para mal vermek değil, bir ilgi bir alaka bir güler yüz bir güzel söz olduğundan, verme makamında olanların verirken incitmemesinden, minnet altında bırakmamasından bahsetmektedir.
İnfak ayetlerinin içerisinde bir dolaştığımızda, sadece sadaka-i cariyeden değil, Allah’ın tarif ettiği bir müminden, İmanın kuvvetinden bahsediyor. Ahlakın, nezaketin, nezahetin ne demek olduğunu Yüce Rabbimizin bize öğrettiğini görüyoruz.
Rabbimizin bize hesapsızca bol bol verirken, bizim azıcık bir sadakayla büyük bir iyilik yaptığımızı zannetmemizin ve böyle bir yanılgının içinde olmamızdan bahsettiğini görüyoruz.
Eskiler derler ki attığınız taş kurbağayı korkutmaya deyisin. Bu bir darbı meseldir. Rabbimizde bize bizi bir darbı meselle anlatıyor. Anlayıp gereğini yapmak, mazeret ortaya koymamak için.
Eğer sadakanız, infakınız kesintisiz olursa ve karşı tarafı da memnun etmeğe değerse işte yağmuru bol bol alan bir arazi misali ürününüz iki kat olur. Siz vermeye devam ederseniz yağmur yağmasa da çisentisiyle ürün almaya devam edersiniz.
Her müminin kalbine ve gönlüne Yüce Rabbimizin yerleştirdiği infak edebilme duygusunu ruhumuzun derinliklerinden gün yüzüne çıkarabilmenin örnekleri vardır. Azıcık bir iyilikle büyük iş yaptığımızı zannetmenin eksikliğini görebilmek için örneğimiz her zaman ki gibi (üsve-i hasenemiz) Hz. Muhammed (sav) dir. Sahebe-i Kiramdır. Onların hayırda nasıl yarıştığı nasıl infak ettikleri, infakın esas ve usullerini Efendimizden nasıl öğrenip uyguladıkların/yaşadıklarını hep birlikte müşahede ediyoruz.
İnfakımızın ölçüsü kazandığımız (aylık, yıllık) her kuruşun onda birinin yirmide birinin, öşrünü verebilmektir. Malımızdakinin ölçüsü bellidir ve fıkıh kitaplarımızda tafsilatlı bir şekilde açıklanır. Sen sadece yazılanlarla kalma daha fazlasını vermeye bak asıl olanda budur.
Kariyerimizin, insanlığımızın infakı (sadakası) gönül alabilmek ve gönül verebilmektir. İncitmemektir. Ön yargılarımızdan, hastalıklarımızdan çevremizin etkilerinden kurtulabilmektir.
İşte sizin insanlığa şahitler olmanız, Resulünde size şahitler olması için mutedil (Bakara,143 ) bir hayatın sahibi olmalısınız.
Arkada bıraktığımız serüvenin bizim için bir sadaka-i cariye, bir akar olması dileği ve gayreti ruhumuzdaki cömertliği kuvvetlendirecektir. Biz ne söylersek söyleyelim. Allah, yaptıklarımızı görendir.