Bazen bir ticaret, bir alışveriş için, bazen de gezmek dolaşmak yeni yerler görmek için yollara düşersin.
Bazen başka memleketlere ekmek parası için, rızık için gurbete çıkarsın, bazen bir beldeden bir başka beldeye veya memlekete hicret etmek zorunda kalırsın. Bazen de öz memleketinden kovulur, çıkarılır zorla gitmek zorunda kalırsın.
Tıpkı Mekke de bunalan Müslümanların ticaret için Suriye, Şam vs. yolculuk yaptıkları gibi. Mekke de müşriklerin zulmünden bunalıp Habeşistan’a, Medine’ye hicret ettikleri gibi.
Bazen de İran’a, Roma’ya gönderilen, görevlendirilen elçiler gibi bu memleketlerde vazife yapmaya ve verilen görevi yerine getirmek üzere yollara düşersin.
Rabbimizin “Yeryüzünde gezin dolaşın…..”(Rum/42) “Yeryüzüm geniş gidin oralarda bana kulluk edin”…(Ankebut/56) diye kelamında bizlere buyurduğu gibi. Hasılı bir kan dolaşımı gibi, kalpten çıkan kanın bütün vücudu dolaşıp akciğerlerde temizlenip tekrar ana karargahı kalbe döndüğü gibi.
Arınmaya, temizlenmeye, ibret almaya ne kadar da ihtiyacı var şu insanoğlunun.
Yıl 2024 on iki arkadaşla bir yolculuğa çıkıyoruz. Görevlendirilmiş bir yolculuk. Gönüllülükle anlam kazanmış bir yolculuk. On üç on dört saat gibi bir hava yolculuğundan sonra tenleri simsiyah dişleri bembeyaz bir kardeş topluluğunun bulunduğu yere varıyoruz. Sofrasında yiyecek yemeği içecek suyu yok ama kocaman bir kalbinin olduğu, seni sımsıkı saran adeta kardeşten öte karşıladığı bir memlekete varıyoruz.
Şu bağ benim, şu apartman benim, şu yazlık benim dediği bir mülkiyeti yok ama senin ona ikram ettiğin bir lokmayla havalara zıplayan sana teşekkür için saatlerce teşekkür dansı yapan kadın erkek sıcakkanlı insanların bulunduğu bir ülkeye bir memlekete varıyoruz.
Ve Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfımızın ortaklaşa yürüttüğü Vekaletle Kurban Organizasyonunda uluslararası bir çalışmayı vakfımızın nasıl da profesyonel ve kalpleri mutmain edecek şekilde yaptığına aynel yakin şahit oluyoruz. Tıpkı hac organizasyonu gibi bir başkasının memleketinde onların kurallarına da uyarak ama işini tam anlamıyla yaptığı gibi.
Türkiye’den birçok insanımızın emanet ettiği kurbanların her biri, görevli arkadaşların kamera karşısında büyük baş kurbanlıkta yedi hisse sahibinin isimlerini tek tek zikrederek, kurban ibadetinin bütün hassasiyetleri dikkate alınarak bismillahi allahüekber diyerek ve tekbir nidalarıyla belirlenen kurban günlerinde kesiliyor.
Akıllarda hiçbir şüpheye, tereddüde mahal verilmeden hisseler paylar dağıtılıyor. Güven ayrı bir şey. Buna layık olmak için gayret edebilmek bambaşka bir erdem.
Ve bayram günlerinin her bir gün batımında konakladığımız mekanlara dönüyoruz. Saatlerce yolculuktan sonra yorgun, argın.. ama bir tebessümle bir iç huzurla bir mutlulukla bir işi başarmanın güzel yapmanın duygularıyla…
Ve geliyorsunuz kaldığınız otel odasına, yatağınız ilk gece odaya ilk girdiğiniz gibi tertipli düzenli bir şekilde düzeltilmiş, eşyalarınız dağınıksa onlar yerli yerine konulup düzeltilmiş vaziyette. Bu her gün böyle aralıksız bir düzenin adınıza yapıldığına şahit oluyorsunuz. Zaten bizim dinimiz “ Allah işini güzel yapanları sever.”(Beyhaki, Şuab-ul İman 4/334) buyurmuyor mu?
Hasılı işini güzel yapan daha bu dünyada takdir ediliyor. Dürüst olmak ne büyük erdem. İşinde güvenilir olabilmek ne büyük saadet. İş ahlakında parmakla gösterilebilmek ne büyük ayrıcalık.