İslam dinin özünü ve hükümlerini ortaya koyan şu beyan, bir müminin nasıl bir bakış açısıyla hayata bakmasını anlatması açısından son derce açık, son derce önemlidir.
Efendimiz (as) şöyle buyuruyor. “Helal olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helal mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.
Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalarlar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu araziye girme tehlikesi vardır.
Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir.
Şunu bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.( Buhari, İman
39…)
Zaman zaman şöyle levhalarla, yazılarla karşılaşabiliriz. Burası yasak bölgedir. Lütfen bu alandan uzaklaşınız. Yâda bu alana girmek tehlikeli ve yasaktır.
Bunun esprisi gayet açık ve nettir. İnsanı korumak ve yaşatmaktır. O insana zarar gelmesini bir tehlike ile karşı karşıya kalmaması için uyarıları daha öncesinden yapmaktır.
İslam fıkhı bunu sedd-i zerai olarak belirlemiştir. Yani zarara giden yolu kapatmaktır. Tehlikenin önlemi alınsın ki insan zarar görmesin. Bütün mesele insandır. İnsanı korumak ve kollamaktır.
Yine Kur’an’ın ifadesiyle ‘’Allah insana zerre miktarı haksızlık etmez insan kendi kendine zarar verir’’(Nisa 40)
Öyleyse nebevi uyarıyı dikkate alarak bir hayat inşa etmek, bir aile düzeni kurmak ve toplumsal yaşam oluşturmak gerekliliktir.
İnsanları çekiştirmek, aleyhinde konuşmak daha ilerisi ona yalan isnat ederek iftira atmak haramdır.
Hakkın olmayan bir kazancı yemen, içmen haramdır. İçki içmen, zina etmen haramdır.
Bu ve benzeri misallerle bu saydıklarımızı daha da çoğaltabiliriz.
Bu gün toplum olarak geldiğimiz noktada, birçok eksikliğimizin yegâne sebebi yukarıda zikrettiğimiz nebevi beyana kulak vermemektir. Kendimizi, vicdanımızı ikna ederek yapmamamız ve söylememiz gereken söz ve davranışları ortaya koymaktır. Her aklıselim insan biraz tefekkür, biraz araştırmayla haramları, yasakları ve şüpheli olanları fevkalade bilebilir.
Bazı hastalıklar, bazı alışkanlıklar irsidir. Bazen de toplumsaldır. Bunda ne var ki, şu şu insanlarda yapıyor. Filan kişilerde böyle şöyle konuşuyor diyerek bizi ikna yoluna götürerek günahları sıradanlaştırmaktır.
Hâlbuki her şey bizimle başlar ve bizimle biter. Her şey kalp, zihin ve dil üçgeninde şekillenir. Buradan başlar yolculuklar.
Eğer yalana hassas iseniz, asla yalan konuşmazsınız. Yalan konuşanı sevmez ona prim vermezsiniz. Eğer kalp kırmaya, gönül yıkmaya, insanları çekiştirip arkalarından aleyhlerine konuşmaya çok itinalı iseniz bu davranışları yapmazsınız. Kısacası hassasiyetleriniz sizin karakterinizi oluşturur.
Bir baba, bir anne, bir muallim, bir yönetici olarak yetiştireceğiniz ve eliniz altındakiler de sizin hassasiyetinizle yetişecektir. Çünkü bir anne, bir baba şu hesabı yapmak mecburiyetindedir. Haram lokma yememek, içmemek, haram olandan uzak durmak onun için çok önem arz etmelidir. Nedeni gayet açıktır. Çünkü haramla beslenen vücut kalbi ifsad edecektir/bozacaktır. Kalp bozulunca bütün organlar etkilenecektir. Dolayısıyla bizden zuhur edecek nesillerde böylece bozulmuş olarak yetişecektir.
Nasıl ki bu gün bilimin tespit ettiği şu bir hakikattir. Hamilelik döneminde sigara, alkol alan anne, babaların çocuklarına bunların etkisi sirayet etmektedir. Tıpkı onun gibi haramla beslenen bir bünyenin iflah olması mümkün değildir.
Bu sebeple; dinin, canın, malın, aklın ve neslin korunması dinimizin en öncelikli emridir. Bu da ancak Efendimizin şu fermanına kulak vererek olur. Sakınmak ve sakındırmak. Sağlıklı bir yaşam ve toplum oluşturmakta bu hassasiyetlerle oluşur.
Her şey bellidir. Belli olmayanda vicdanınızın sesini dinleyiniz. O vakit doğrusunu mutlaka bulacaksınız.
Bir başka yazımızda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.