“İskender’in Hellespont’u geçtiği M.Ö. 334 yılı, Hellen Uygarlığı ve bütün dünya için büyük önem taşıyan yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. “Hellenistik Çağ” olarak bilinen ve Augustus ile son bulan (MÖ. 330-30) yaklaşık 300 yıllık bu tarihi dönemde, Hellen Uygarlığı Asya ve Afrika’ya değin yayılmıştır.”
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal
Büyük İskender, antik dünyanın en büyük askeri dehalarından biri olarak düşünülür. O zamanlar keşfedilen dünyanın neredeyse yarısını ele geçirerek, sınırları Makedonya’dan Hindistan’a uzanan büyük bir imparatorluk kurdu. Sınırlarını genişletmek için giriştiği bütün savaşlardan zaferle çıktı.
Büyük İskender 13 yıllık krallık süresince kazandığı zaferleri büyük oranda Makedonya ordusuna borçludur. En dar manada İskender’in ordusu yaya ve atlı askerlerden oluşuyordu. Yaya (piyade) askerler, ordunun bel kemiğini teşkil etmekteydi. Piyadelerin özünü ise Falankslar oluşturmaktaydı. Falanks birlikleri, o dönemin bütün askerlerinden daha iyi silahlara ve zırhlara sahipti. Bu askerler sayesinde, düşmanın direnişi büyük ölçüde kırılıyordu. Kusursuz bir disipline sahip olan Falankslar, savaşın en şiddetli anlarında bile düşman karşısında bozulmuyor ve disiplinini koruyabiliyordu.[1]
Ordunun gücüyle Büyük İskender’in savaş taktikleri birleşince, yapılan seferlerde başarı elde edildi.
Büyük İskender ve Doğu seferi
Büyük İskender (III. Aleksandros), II. Philippos ile Olympias’ın oğluydu. İyi bir eğitim aldı, Aristoteles’in öğrencisiydi. Babasının ölümünden sonra, M.Ö. 336’da 20 yaşında bir delikanlı iken Makedonya tahtına geçti. İlk işi babasının katillerini cezalandırmak oldu. Daha sonra Korinthos Birliği tarafından birliğin hegemorı’u (önderi) ve Pers seferinin de komutanı seçildi. İskender, bir yandan TrakyalIları ve Illyrialıları kontrol altında tutmaya çalışırken, öte yandan Pers İmparatorluğuna karşı yapacağı seferin hazırlıklarıyla meşgul oluyordu.
Makedonya ve Yunanistan’daki meseleleri babasının subaylarından Antipatros’a bırakan İskender, içlerinde okçuların da bulunduğu 30.000 piyade ve 5.000’den fazla süvari ile Hellespontos’a (Çanakkale Boğazı) yöneldi.
M.Ö. 334 baharında Anadolu’ya geçti. İlk iş olarak Ilion’a (eski Troia) gidip, Athena’ya kurban sundu; Troia Kralı Priamos’un mezarını ziyaret ederek Troia Savaşı kahramanlarına karşı saygısını dile getirdi.
Perslerle ilk karşılaşma Granikos (Biga Çayı) yakınında oldu. Persler kesin bir yenilgiye uğradılar (M.Ö. 334). Granikos Savaşı ile Anadolu’nun kapısı İskender’e açıldı.[2]
Granikos zaferinden sonra İskender, Hellespontos Phrygiası’nın başkenti Daskyleion’u (Bandırma'nın 30 kilometre güneyinde) herhangi bir karşı koyma ile karşılaşmadan ele geçirdi.
İskender güneye inerek Lydia’nın başkenti Sardeis’e doğru yürüyüşe geçti. Kente yaklaştığında Lydia Satrabı Mithrines ve beraberinde bulunan, kentin ileri gelenleri İskender’i karşıladılar ve kentin teslim olacağını bildirdiler. İskender, Pers dönemindeki yerel yönetim mekanizmasını (satraplık düzeni) bozmadı; sadece idarecilerini değiştirdi. Özellikle mali ve askerî yetkiler Yunanların ve Makedonların kontrolüne verildi.
Ephesos, Magnesia ve Tralleis’ten (Aydın) sonra Miletos’taki direnişi kırarak kenti ele geçirdi. Karia’ya yürüyerek uzunca bir direnişten sonra Halikarnassos’u teslim aldı.
Askania Gölü’nün (Burdur Gölü) kıyısını izleyerek Phrygia’ya giren İskender birkaç günlük yürüyüşten sonra Kelainai’a (Dinar) vardı. Çoğunlukla Pers Satrapları anlaşma yolunu tercih ederek, direnmeden teslim oluyorlardı.
Gordion Düğümü
Kelainai’dan ayrılan İskender, Phrygia’nın önemli kentlerinden ve eski Phrygia Krallığı’nın başkenti olan Gordion’a (Yassıhöyük) geldi. Arrianos’tan öğrendiğimize göre kral, orada Midas’ın sarayına giderek, Gordios’un efsanevi arabasını ve boyunduruğundaki kayışları görmek istedi. Biliyordu ki efsaneye göre, arabanın boyunduruğundaki kayışı çözen kimse “Asya’nın hâkimi” olacaktı. Bundan sonrasını Arrianos’un ağzından dinleyelim:
“...Bu kayış kızılcık ağacının iç kabuğundan yapılmış, ne başlangıcı ne de sonu belli olmayan bir bağ idi. Bazılarının dediğine göre İskender kayışı çözmenin imkânsız olduğunu anlayınca Phrygia halkının kendisinden kuşku duymasını istemediğinden kayışı kılıcıyla kesmiş. Ve böylece düğümün artık çözülmüş olduğunu ilân etmiş.”[3]
Ertesi gün İskender Galatia’daki Ankyra’ya (Ankara) doğru yola çıktı. Burada onu Paphlagonia heyeti karşıladı. Onları Phrygia satrapı Kalas’ın idaresine bağlayan İskender Tarsos’a yönelerek Kilikya’yı ele geçirdi. Paphlagonia, İskender’in Karadeniz kıyı bölgesiyle tek bağlantısıydı. Çünkü rotası güneye ve daha sonra doğuya doğru yöneldi.
İssos Savaşı
İskender rahatsızlığından ve Tarsos’ta ve teftişten dolayı da bir süre Soloi’da kaldıktan sonra tepelerdeki Kilikialılara tekrar akın yaptı. Pers kralı Dareios ise Issos’a (Yeşil Höyük, eski adıyla Kinet Höyük) doğru yola çıktı.
Dareios’un ordusu Pinaros Irmağı’nın (Deliçay veya Payas Çayı?) kuzeyinde, İskender’in ordusu ise güneyinde mevzilendi. Birtakım manevralardan sonra ordusunu savaş düzenine soktu. Sağ ve sol kanatlara komutanlarını görevlendirdi. İskender’in saldırıya geçtiğini öğrenen Dareios ordusunun bir bölümüne karşı taarruz emri verdi. Şiddetli bir savaş oldu. İskender, sayıca daha fazla askere sahip olan Dareios’un ordusu karşısında üstünlüğü ele geçirdi. Dareios, kalkanını, pelerinini ve hatta yayını bile savaş arabasında bırakarak atına atlayıp kaçtı. İskender, Pers kralının bıraktığı eşyaları alarak karargâhına döndü. Dareios’un çadırında bulunan annesi, karısı ve üç çocuğunu esir aldı (M.Ö. 333)
İskender buradan Suriye’ye yöneldi ve Mısır’ı fethetti.
Gaugamela Savaşı
İskender, MÖ. 331’de Mısır’dan ayrılarak, Pers Kralı Dareios’un asıl ordusunun bulunduğu Babylonia’ya girdi. İki ordu Mezopotamya’da Arbela (Erbil) yöresindeki Gaugamela Ovası’nda karşılaştı. Savaş taktiği ve İskender’in zekâsı, Pers ordusunun bozguna uğramasına neden oldu; Dareios kaçtı. Gaugamela Savaşı’ndan sonra İskender, “Asya Kralı” ilân edildi; Persler ise bir daha toparlanamadılar.[4]
İskender, Pers İmparatorluğumun başkentleri olan Babylon, Susa, Persepolis ve Ekbatana’yı (bugün Hemedan) ele geçirdi; imparatorluğun hazinelerine el koydu. Antik kaynaklarda İskender’in eline geçen Pers servetinin 40-50 bin talantotı (yaklaşık 1.000 ton altın) arasında olduğu öne sürülmektedir. Bir süre sonra Dareios, kendi adamlarından biri olan Baktria Satrabı Bessos tarafından öldürüldü.
MÖ. 327-325 yılları İskender’in Hindistan seferine çıktığı yıllardır. Böylece imparatorluğun doğu sınırlarını Hyphasis ve Aşağı Indos (Sind) havzasına değin genişletti.
Ne var ki, İskender çok geçmeden ateşli bir hastalığa yakalandı. MÖ. 323’te, henüz 33 yaşındayken Babylon’da (Babil) öldü.
Persepolis
Antik dünyanın ilk imparatorluk başkentidir Persepolis. Yapımına M.Ö 521’de, Ahameniş İmparatorluğu’nun Pers Kralı Darius I zamanında başlanır. Döneminin en büyük zenginlik ve güç göstergesi olan bu şehir, “Krallar Kralı” unvanını taşıyan Darius’un imparatorluğuna, zamanda ve mekânda sonsuz olma anlamına gelen imperium sine fine (sonu olmayan imparatorluk) sıfatını Roma’dan çok daha önce kazandırır. 10000 kişilik tören salonu, görkemli yapıtları ve “Güneş’in Altındaki En Zengin Şehir” unvanıyla Persepolis; imparatorluğun, -bir anlamda dünyanın- ta kendisidir, orbis terrarum‘dur.[5]
Büyük bir yıkım tutkusuyla M.Ö. 331’de Persepolis’e giren İskender, şehri yerle bir ederek, Atina’nın intikamını alır. Persepolis yakılır ve İskender yıkma arzusunun en eski örneklerinden birini gerisinde bırakarak şehirden ayrılır.
Sonradan “büyük” (megas) unvanıyla anılacak olan İskender’e hayranlık duyma konusunda babası Philippos yalnız değildi. Aralarında Sezar (Caesar), Pompeius, Augustus, Caligula, Caracalla gibi Roma’nın meşhur şahsiyetleri ve imparatorları, Pontos Kralı Mithridates Eupator (VI. Mithridates), Fransa’nın ünlü generali Napolyon da aralarında olmak üzere tarihin birçok ünlü şahsiyeti Büyük İskender’e hayranlık duydu ya da öykündü. Fakat Roma’nın stoacı Filozofu Seneca ile Lucianus, Aziz Augustinus ve Dante gibi kimi entelektüellere ve hümanistlere göreyse İskender hayran olunacak, öykülenecek biri değildi. Onların nazarında İskender, kentleri yakıp yıkıp talan eden, onların felaketi olan, akıl sağlığına güvenilmez zavallı biridir. Yalnızca düşmanlarının değil dostlarının da felaketi olan bir adamdır. Öç alma hırsına sahip bir hayduttur. Nehirleri kana bulayan, yeryüzünün felaketi, yakıp yıkma iştahına sahip alçak bir adamdır. Tirandır, katildir, hırsızdır.[6]
Otuz üç yıllık ömre dünyanın fethini sığdıran ve bunu sadece on üç yılda tamamlayan bir tarihi karakter olarak İskender, hakkında en çok söz edilen ve mitolojik kahraman düzeyine getirilen şahsiyetlerden biri oldu. Eski Türk yazınına ve İslami kaynaklara kadar sirayet eden bu karakterin açtığı Hellenistik Çağ sadece Anadolu’yu değil, tüm dünyayı etkiledi.
Peki, Karadeniz’e yansıması nasıl oldu?
Kaynaklar:
Akurgal, Ekrem – Anadolu Uygarlıkları, Phoenix yay. Ank. 2017
Arrianos, Flavius - İskender’in Seferi (Aleksandrou Anabasis), Alfa Yay. İst. 2005
Odin Yay. İstanbul, 2005
Brunt, P.A.- Arrianus; Anabasis of Alexander, Volume II: Books 5-7. Cambridge,
Massachusetts: Harvard University Press. 2014
Tekin, Oğuz-Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul 2018, İletişim Yayınları.
Kaya, Mehmet Ali-Türkiye’nin Eskiçağ Tarihi, Cilt 3, Bilge Kültür Sanat Yay. İst. 2019
Timur, Barış - Yıkmanın Yaratıcı Tutkusu: İskender ve Persepolis, Fihrist, Makale-Eleştiri
[1] Falanks, Latince bir tıp terimidir ve parmak kemikleri anlamındadır. Falanks düzeninde hoplitler, omuz omuza dizilmiş saflar oluştururlar ve kalkanlarını birbirlerine kilitlerler. Piyadeler 5 m. uzunluğunda mızrak kullanırlar ancak hareketlerini engellememesi için kalkanları nispeten küçük olurdu. (Herodotos)
[2] Tekin, Oğuz, age. s. 122
[3] Arrianus, s. 57
[4] Tekin, Oğuz, s. 132
[5] Timur, Barış, adı geçen makalede; “dünyanın tekeri".
[6] Kaya, M.A, s. 31