Bilindiği üzere Türk devletler topluluğu oluşumu birlikte hareket etme konusunda ciddi adımlar atmıştır. Atılan bu adımlar kuşkusuz başka adımlar ve başlıklarla daha da ileriye taşınacaktır.
Türk devletleri arasında dil ve lehçe farkı olduğu, hatta bazı Türk topluluklarla konuşmak için nerede ise tercüman gerektiği bilinmektedir. Bunun yanı sıra recim, yaşam, sosyal farklılıklar gibi durumların olduğu da bilinmektedir. Ancak bu durum aile bireyleri arasında bile farklılıklar olduğu düşünüldüğünde bir olma kararlılığını zayıflatacak bir olgu değildir.
Peki, bu gerçekleşmesi zor olan bir kavram mıdır? Evet, kolay bir birleşme olmayacaktır.
Bu birleşme zorluklarla karışılacaktır.
Ortak alfabe konusu halledilmeye kalkışıldığında, buna en başta Rusya zorluk çıkaracaktır.
Ortak lehçe konusu, mesela İstanbul Türkçesinin ortak konuşma dili yapılması iyi olur, bununda diğer Türk topluluklarca hazmedilmesi ve geçiş sürecinin iyi organize edilmesi gereklidir… Bu da zorluklarla aşılacaktır.
Ekonomik farklılıklar meselesi vardır… Bu konu iyi organize olunması, ortak banka ve fonlar kurulması, karşılıklı ticari ilişkilerin topluluk ekonomisine katkı yapma felsefesine dayalı olarak gelişmesi ile aşılabilir.
Her şeyden önemlisi ekonomi, askeri ve sanayi konusunda ortak akıl ile ciddi bir güç olunması çeşitli engellemelere rağmen gerçekleşmelidir.
Evet, bölgede hâkim duruma gelecek böyle bir gücün ortaya çıkmasını bazı egemen güçler istemeyeceklerdir elbette.
Kimler istemeyecektir? Rusya arka bahçem diye istemeyebilir. Bölgeyi Rusya’nın etki alanından kendi eksenlerine çekmek isteyen Amerika ve yandaşları istemeyebilir. 35 milyon Uygur Türküne adeta açık hapishane hayatı yaşatarak yaşamı dar eden Çin istemeyebilir.
Ama şu bilinmeli ki, hiçbir şey kararlılık, haklılık, birlik beraberlik ve cesaret kadar güçlü olamaz!
Akılcı bir siyasetle, bölgesel ve küresel konjonktürleri ve denklemleri gözeterek, zamanın ruhunu iyi kullanarak bunlar aşılabilir.
Daha önceleri Türkiye’nin bu konuda öncülük, abilik yapması denendi… Mustafa Kemal Atatürk, Demirel ve Özal bu konuda adım attılar, ama bölgesel faktörler yönünden ilerleme kaydedilemedi.
Meseleye günümüze göre bakacak olursak, Türkiye eski Türkiye değildir, Türk toplulukları da böyle bir açılıma eskisinden daha yakın ve hazırdır.
Putin’in Türkiye ve bölgeye yönelik bakışı kazan kazan politikasına evrilmiş olup, bölge hâkimiyetinin Amerika ve ortaklarının etki alanına geçmesindense güçlü Türk dünyasının olması Rusya’nın çıkarları için daha uygun olacağı yönündedir.
Peki, bu birleşme Türkiye açısından zorluklar barındırır mı? Evet, barındırır!
Bu konuda Türkiye’nin öncü olması, liderlik yapması olası çeşitli riskler doğuracaktır.
Çeşitli reaksiyonlar, karşı duruşlar, entrikalar köşede bizi bekliyor olacak, başta ekonomik ambargolar olmak üzere ülkemize diz çöktürecek bu işten vazgeçirecek, ya da en azında gelişimi yavaşlatacak politikalarla karşılaşılacaktır.
Eee lider olacak hamleler yapacaksan bu böyle… Ama mutat yaşam felsefesi olan bir ülke olacaksan etliye sütlüye karışmazsın, gelişmiş ülkelere biat edersin, bir şey üretmez onların buyurdukları malzemeleri ve emirleri alırsın, yaşayıp gidersin… Eskiden olduğu gibi.