RIDVAN AYDIN


YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (34)


Yerküredeki bilim, uzayda hayat arama sevdasındayken; Üsteğmen Göktuğ, o an gökyüzünde yaşam mücadelesi verişlerin, keşkeleri bol, bilim kurgusal düşlerine dalmıştı… Keşkelerle hâlleşiyor, hayalleşiyor ama bir türlü helalleşemiyordu… 

 

Zira özürlü uygarlığın, gün geçtikçe çoğalan defolarından, tüm insanlık gibi o da alacaklıydı. Çağın çağa yakışmış görüneni, yakışmamışından hayli fazla olduğu gibi, uygarlığın olmamışı da olmuşundan oldukça çoktu. 

 

Japonya’da denize Havaalanı yapmayı düşünebilen insanlık, uzaydakine benzer göklerin bir yerlerine hâlâ niçin yapamıyordu? Ne vardı şuracıkta bir gök üssü, içinde de hiç değilse bir pist olaydı!.. 

 

Benzetilmiş eğitim egzersizlerini hani o sıkça yaptıkları, “durmuş motor örneğine”, trigonometrinin incelikli bir planlamasıyla oturabilselerdi… Başlıca kilit noktalarını tutturarak, piste sağ salim ulaşıverselerdi, dünya mı yıkılırdı! 

 

Örneksemeli paternin, meydan üzeri 12 bin fit (3658m) olan “Yüksek Kilit” noktasında, elden çıkmış ana sistemlerin, yedeğini kullanarak iniş takımlarını; 7 bin fit (2134m) “Alçak Kilit” kısmında ise [1]Flapları çıkarmak vardı. Flaplar açılırken coşkulu bir umutla iki yedi sıfır noktasına doğru süzülmek vardı. 

 

Eğer eldeki irtifayla diğer ana kilitler tutturulabilmişse inilecek pist başının 45 derecesinde; 4-5 bin fit (1524m) yükseklik, iki mil yanca açığındaki, izafi (göreceli)  “İki Yedi Sıfır” noktası da kendiliğinden gelirdi zaten. 

 

Kanatların arka kısmına monteli flaplar; kanat alanını genişleterek, düşük hızlarla havada tutunabilmeyi, hatta en düşük bir süratte yeryüzüne inmeyi sağlarlardı. 

 

Yok-yok iniş takımları hatta üstüne üstlük flaplar çıkmasa da olurdu. Ana ya da yedek piste flapsız, dahası gövde üzerine inişe bile razılardı. Yeter ki inince hızlarını eritebilecekleri, beton ya da asfalt bir zeminleri olabileydi. 

 

O her inişe gelindiğinde; gazı şöyle hafif hafif keserken, altlarındaki metal yaratığı, kuşların yere konum anındaki “palye” denen pozisyonuna aldırıp, oturtmak vardı. 

 

Akabinde hızı eritmek için burnu tutabildiğince yukarıda tutarak havayı göğüsletip, aerodinamik frenleme yapmak, bu arada fren paraşütünü açmak vardı!.. 

 

“Vardılar” oldukça çoklardı işte! Ama yoklardı!.. Var’ları çoğunlukla öyle değil miydi hayatın?.. Aciliyet gerektiğinde, bulunabiliyorlar mıydı?.. 

 

Asrın, teknoloji adlı sözde uygar çocuğu, ne yazık ki evrimini henüz tamam eyleyememiş bir prematüreydi... 

 

Bulutlar diyarında, bulutlar arasının bazı umutları da yerküredekiler benzeriydi. 

 

İçtensiz, ikiyüzlü!.. Hatta kaypak olanları da vardı!.. Sizden yana görünerek, sizi iç sesinizle avutup, yaman kandırırlardı gök umutların da bazıları… 

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek.

*****************

Evlat vardır övülesi; evlat vardır yerilesi, ayıpçası sövülesi!.. Gezegenin övülesilerini doğuran Anadolu, tüm Anaların “ANNELER GÜNÜNÜ” saygı, minnet ve sevgiyle kutluyor; Hakk’ın rahmetine varmışlaraysa sonsuz kerem, rahmet, mağfiret diliyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun!

Gök Diyarlı bir delinin akıl almaz düşleri… 

 

Hayat güzergâhının, kendi alanlarında primat kalmışları, henüz Homo safiyen (sapiens) yani çağdaşlaşma akıllı olamamışları; sübjektif dünyalarına objektif bakabilen, kendilerini kendileriyle yüzleştirebilen öz-farkındalığa artık keşke varacakları…

 

Evirilememiş ilkel duygular dürtüsünün, benbenci seviyesinden; kapris, kompleks, maskeli festivaller gösterisiyle kendilerini cehalete, servis etme anatomisinden, umulur ki bir gün şifa bulacakları… 

 

Hayatı yaşayarak, gözlemlerle birikerek öykü yapmış, hem ulusal hem evrensel mihenk taşlarının; öyküsüzlerce kopyalanıp, sinsi sinsi adeta [2]intihal eylenmesinin, artık ağır aşırma suçu sayılacağı… 

 

Rol model seçtiklerini hasetle kopyalarken: Psikoloji bilimince, için dışa vurumu davranış paterninde fesatlaşma… İçten içe kıskançlaşma… İnceden inceye hastalaşma egosuyla ekşiyip mayalaşma… Nihai toplamıyla da sahada şekil yapma gülünçlüğünden, ola ki arınacakları…

 

Dünyaya renk katan üretmen kişiliklerden, asil duygular ilhamıyla dem tutarak çoğalmaların, dürüst yürek yararlanmaların; daha bir katma değer, daha bir zenginleşme, daha bir insanca olacağı…

Kara çıban cehalet tantanacılığından, tamtamcılığından; ola ki artık kurtulacağı bir Türkiye umuduyla…


 

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593