AHMET DERYA VARİLCİ


Karadeniz Arkeolojisi – Hititler


Karadeniz Arkeolojisi, Hititlerin tarih sahnesine çıktıkları dönemi farklı bir kategoride ele alır. Kalkolitik Çağ sona ermiş, yazısız dönemden tarihin başladığı yazılı dönemlere geçişmiştir. Mübadele (ticari mal değişimi) artmış, savaş ve göçler kitlesel boyuta ulaşmıştır.

Hititlerin Avrupalı bir kavim olduğu ve Anadolu’ya Kafkaslar üzerinden geldikleri kabul edilir. Dolayısıyla Karadeniz kıyısında, özellikle Orta Karadeniz’de Hititlerin izlerini sürerken, Batı Karadeniz’de de var olduklarını gösteren bulgura rastlanmaktadır.

Örneğin Batı Karadeniz kıyısında bulunan İnönü Mağarası kazılarında, III. tabakaya ait ahşap tabanlar açığa çıkarılmıştır. Bu tabanlar üzerinde metalden yapılmış çok sayıda alet, süs eşyası ve silah ele geçmiştir. Yine aynı kontekste, iyi korunmuş bir adet tunç boğa heykelciği ve bir adet pişmiş toprak heykelcik bulunmuştur. Heykelcik başı, stil olarak Hitit tasvir sanatından tanınan insan tasvirleri ile benzerlik göstermektedir. Üstelik buluntuların karbon örnekleri M.Ö. 1431-1285 ile MÖ 1295-1123 aralığını vermektedir. Bu bağlamda Batı Karadeniz Bölgesi’nde önceki yıllarda tesadüfen ele geçen Geç Tunç Çağı’na ait bazı tekil bulgulara ek olarak, ilk kez sistemli kazılarla, tanımlı tabakalarda bulgular elde edilmiştir. Söz konusu bulguların Hitit kentlerinde ele geçen örnekler ile yakın benzerlik göstermesi, Batı Karadeniz Bölgesi’nin Hitit Ülkesi ile uzun yıllardır sorgulanan ilişkisi hakkında ipuçları sunmaktadır. Ayrıca, Hitit belgelerinde adından sıkça söz edilen Kaşkalar ve Pala-Tum(m)ana eyaletlerinin bölgedeki olası lokalizasyonları tartışılmaya başlanmıştır. 

Aynı dönemde Kuşşara (Alacahöyük) ve Neşa (Kültepe) şehirlerinin kralı olan Anitta'ya ait metinlerde, Orta Karadeniz kıyısındaki Zalpuwa kentinin ele geçirildiği ve kuzey topraklarına seferler düzenlendiğini yazmaktadır. I. Hattuşili'nin askeri seferlerini anlattığı bir metinde, Kaşkaların adı geçmemekle beraber, Kaşkaların hakimiyet alanında bulunan Šanahuitta ve Zalpa'ya seferler düzenlediği anlatılır. Hattuşili, bu seferlerden sonra Anadolu'da siyasi birliği sağlamış ve nihayetinde Kuzey Suriye'ye yönelmiştir. 

Kaşka ismine eski krallık devrine ait belgelerde rastlanılmaz, bunun yanında III. Hattuşili ve IV. Tuthaliya dönemine ait belgelerde Kaşkaların Hitit İmparatorluğu'nun daha eski dönemlerindeki varlığından bahsedilir. III. Hattuşili’nin kutsal Nerik Kentinde ayinler yaptığı ve Fırtına Tanrısına adaklar sunduğu Hitit tabletlerinde yazmaktadır. Yaklaşık 200 yıl Kaşkaların elinden geri alınamayan kutsal Nerik kentinin, 2015 yılı kazılarında Samsun ili Vezirköprü ilçesi yakınındaki Oymaağaç Höyük’te olduğu anlaşıldı. 

Ünye Kalesi ve çevresinde yapılması muhtemel bir arkeolojik kazıda Hitit varlığına rastlamak sürpriz sayılmamalıdır. Değerli öğretmenin Merhum Osman İrfan Işık’ın yıllar önce sık sık ifade etmiş olduğu gibi, kapsamlı bir kazıda Hitit yapısı potern yahut benzeri buluntulara karşılaşabileceğimizi zannediyoruz.

Anadolu’da Hitit Çağı

Anadolu’da MÖ. 1.650 – 1.200 yılları Hitit Çağı olarak bilinir. Anadolu’nun ilk merkezi gücü Hititler Avrupalı bir kavimdi. Neden Karadeniz’in kıyı kesimini yahut dağlık bölgelerini tercih etmemişlerdi? Çünkü geldikleri bu topraklarda kendilerinden daha üstün bir medeniyet kurmuş olan Hattiler vardı, onların kültürlerinden etkilendiler.

Alacahöyük’te ele geçen Güneş Kursu, boğa ve geyik figürinleri önceleri Hititlere mal edilse de Hattilere ait olduğu ortaya çıktı. Dini törenlerde Hatti inancını sürdürüyor, ibadetlerini onların diliyle yapıyorlardı.

Hititler MÖ. 13. Yy. ’da en görkemli dönemini yaşadı ve birçok ülkeyi yasal olarak kendine bağladı. Kendilerini “bin tanrılı halk” olarak tanımlıyorlardı. Yendikleri komşularının tanrılarını kızdırmaktansa adlarına tapınak inşa ediyor, onları kendi tanrıları arasına katıyorlardı. En amansız düşmanları Karadeniz’in kıyı kesiminde düzensiz göçmenler olarak yaşayan Kaşkalardı. Anadolu’da Son Tunç Çağı’nda kendilerine “Nesili” diyen ve Nesice konuşan Hititler, Orta Anadolu’da bir dünya imparatorluğu kurdular. Başkent Hattuşa’daki devlet arşivlerinde bulunan 25 bin tablette mitolojiden tıbba, dinden hukuka çeşitli konular kaydedilmişti.

Hititlerin Kökeni ve Hatti Ülkesinin Fethi 

Hitit etnisitesi, konuştukları dile göre Hint – Avrupalı bir topluluk olduklarını göstermektedir. Ancak söz konusu olan kitlesel bir istila değil, belirgin arkeolojik izler bırakmayan ve MÖ. 3. Binin son yüzyılları boyunca işleyen yavaş bir yerleşme sürecidir. Anadolu kökenli olmayan bu halk, öncülleri Hattilerin güçlü etkisinde kalacak ve Anadolu’nun en güçlü maddi kültür geleneklerini (mimari, mitoloji…) kendine özgü bir şekilde yeniden üretecekti. Hititlerin gelmesiyle birlikte Anadolu’da mübadeleler başladı. Tunç Çağı sonunda (MÖ. 1950-1850) Hatti ülkesinde ticaret kolonileri kuran Asurlu tüccarlar Anadolu’ya yazıyı getirdiler. Başlangıçta bağımsız Hatti beylikleri biçiminde yaşayan topluluklar yavaş yavaş Hititlerin eline geçti. Kussara kralı Anitta bu bağımsız beylikleri birleştirdi. Asur kolonisi Neşa-Kaniş’te güçlenen bu krallık MÖ. 1750 civarında Neşa’yı, ardından Hattuşa’yı alarak imparatorluğun başkenti yaptı.

Anitta Tableti ve Anitta’nın Hançeri

MÖ 18. yüzyılda Anadolu'daki Kuşşara (Alacahöyük) ve Neşa (Kültepe) şehirlerinin kralı olan Anitta'ya ait metinler, Hattuşa'da bulunan en eski Hitit çivi yazısı ile yazılmış belgelerdir. Bu tablette Anitta, Kuşşara şehrinin kralı olan babası Pithana zamanında, Neşa şehrinin nasıl ele geçirildiğini ve Hattuşa’yı yakıp yıktıklarını anlatır. Lanetlediği bu şehri kendinden sonra gelen kral başkent yapacaktı.

Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen ve üzerinde Kral Anitta’nın adı kazılı olan 30 cm. uzunluğundaki tunçtan bir hançer veya mızrak ucunda Hitit devletinin kuruluş efsanesi yer alır. Hançerin Kaniş kazılarında ele geçirilmiş olması, Neşa ile Kaniş’in aynı yerde olduğunu göstermektedir. Kaniş’in düşüşü, Asurlu kolonistlerin ülkeyi terk ettiği ve Babil’deki Hamburabi iktidarının yıkıldığı döneme rastlar. 

Giderek güçlenen Hitit devleti Babil’i ve Ortadoğu’nun bir kısmını (Elba) ele geçirir Mısır’la karşı karşıya gelirler. Kadeş Savaşı, tarihin kaydettiği ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması ile sonuçlanacak, Hitit imparatorluğu Kuzey Suriye’deki hâkimiyetini garanti altına alacaktı.

Hititlerin Sonu

Hititler bu üstünlüklerini, tanıdıkları ve kullanımını yaygınlaştıracakları demir madenine borçluydular. Yine de bu güçlü imparatorluk MÖ. 13. Yy. ‘ın sonunda kuzeyden gelen Kaşka akınları ve batıdan gelen deniz kavimlerinin korkunç darbeleri altında yok olup gidecekti. Paramparça olan imparatorluk devletinin devamı niteliğinde Geç Hitit Devletleri ile birkaç yüzyıl daha Hitit Kültürü devam ettirdi. Sonraki dönemde Hititlerin varlığı tamamen unutuldu. Antik Yunan ve Roma’nın bu medeniyetten haberleri olmadı.

1834 yılında Fransız mimar arkeolog Charles Texier Boğazköy’de Hitit başkenti Hattuşa’nın kalıntılarını saptayana kadar, dünya Hititlerin varlığından haberdar olamayacaktı.  

1835’de Texier’in raporlarının yayınlanması üzerine, 1836 yılında W.J.Hamilton Boğazköy’e geldi, ayrıca Boğazköy’ün 25 km. kuzeydoğusundaki Alaca Höyük kalıntılarının ilk belgelendirmesini yaptı.  Gezilerini sürdürürken 1837 yılında Beyşehir yakınlarındaki Eflatunpınar anıtını da keşfetti. Boğazköy’de, 1906 yılında, H. Winckler ilk kazılara başladı.

Boğazköy’de tabletler bulundu. Bunlar okunabiliyordu ama bilinmeyen bir dilde yazılmışlardı. Ancak Arzawa mektuplarına benziyordu. “İki Arzawa Mektubu: Hint-Avrupa Dilinde En Eski Belgeler” başlığı ile 1902 yılında Knudtzon çalışmasını yayınladı. Aslında Hititçe olan bu mektupları “Arzawa dilinde” yazılmış olarak adlandırdılar. 1906 yılında İstanbul müzesinde görevli Teodor Makridi Bey ile Alman Winckler, Boğazköy’de kazılara başladı. Winckler, kazılarını 1913’teki ölümüne kadar sürdürdü.

Nihayet Macar asıllı Alman Assur Bilimci, Kültepe'nin aşağı kısmında yer alan Karum'u kazan ilk kişi Bedřich Hrozný, Hitit tabletlerini deşifre etti. 24 Kasım 1915’te verdiği “Hitit Sorununun Çözümü” adlı konferansta Hitit tabletleri dilinin bir Hint-Avrupa dili olduğunu açıkladı.

“Hitit” Sözcüğü

Sargon’un kurduğu ve tarihin ilk imparatorluğu olan Akkad Devleti (M.Ö. 2270-2080) kayıtlarında Anadolu’dan (URUHa-at-ti), “Hatti Ülkesi” diye söz edilir. Bu adlandırma neredeyse 1500 yıl boyunca geçerli kaldı. Bu ad Anadolu’nun bilinen en eski adıdır ve burada yaşayan insanlara da Hattiler deniyordu. 

Hititler yurt edindikleri bu topraklar için “Hatti Ülkesi” diyorlardı.

1915 yılında Bedrich Hrozny’nin Hitit Çivi Yazısı’nı çözmesinin ardından, okunan kil tabletlerde “Hatti” sözcüğüne çok sık rastlanmasından dolayı, ilk zamanlarda Nesililer de Hatti olarak adlandırılmıştı. Oysa bu halk bambaşka bir dil konuşuyordu.

Kavram karmaşası öyle bir boyuta gelmişti ki hatalı bir şekilde Hititler ile Hattilerin aynı kavim oldukları kabul edilerek Hattilere, Proto-Hititler ve Proto-Hattiler gibi mantık dışı adlar takıldı.

Ancak araştırmalar ilerledikçe gerçek anlaşıldı ve iki halkın farklı diller konuşan farklı kavimler olduğu tespit edildi.

Ne var ki “Hitit” sözcüğü de uydurmaydı…

Hititlerden (Geç Hititlerden) ilk bahseden kaynak Eski Ahit (Tevrat) idi,  “Hittim” kavminden bahsediyordu. İbranice’de sesli harfler olmadığı için “ht” olarak yazılıyordu.

Martin Luther, Tevrat’ı Almanca’ya çevirirken bu harfleri “hethit” olarak yazdı.

Buradan yola çıkılarak Almanca Die Hethiter, İngilizce The Hittities, Fransızca Les Hittities ve İtalyanca Gli Ittiti gibi terimler uyduruldu.

Hattuşa kazılarına başlanıp tabletler çözülene kadar Hititlerin Kuzey Suriye’de yaşamış semitik bir kavim olduğu zannediliyordu. Bu yanılgı, Tevrat’ın yanı sıra Suriye’de ele geçen Arzawa mektuplarından kaynaklanıyordu.

Türk Tarih Tezi’nin ileri sürüldüğü yıllarda Hititler için Fransızca okunuşundan dolayı “Eti” sözcüğü kullanılmışsa da günümüzde “Hitit” terimi kullanılmaktadır.

Oysa bu kavim kendisine asla “Hitit” demedi. Neşa dili (Nesice) kullanan bu halk kendilerine Nesililer diyordu.

Boğazköy kazılarında ortaya çıkan kil tabletlerde sadece Neşa dili keşfedilmemişti. Politikadan, dine; faldan, büyüye; mitolojiden, edebiyata; hukuktan, ticarete çok geniş bir konu yelpazesine sahip bu tabletler bizlere Hattice, Luwice, Hurrice, Palaca gibi birçok Anadolu dilinin varlığını gösterdi. Hititler, tarih sahnesinde rol aldıklarında bu yazıları ve dilleri kullanan Anadolu toplulukları yanında, sık sık kuzeyden gelen amansız akınların sahibi Kaşkalardan söz ediyorlardı.

 

Kaynaklar:

F. Gülden Ekmen, Hamza Ekmen, S. Fidan, Hititlerin Batı Karadeniz Bölgesinde Yaşayan Komşuları hakkında Yeni Bulgular, Anadolu Arşivleri, 2021, S. 59 - 96

Sedat Alp, Hititler Devrinde Anadolu, TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları, İstanbul 2002.

Ahmet Ünal, Hititler Devrinde Anadolu I.-II. İstanbul, 2003, Arkeoloji ve Sanat Yayınları

Marc Desti, Anadolu Uygarlıkları, 4. Baskı, 2019, Dost Kitapevi

Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, 2. Baskı, 2017, Phoenix Yay. 

Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, 2. Baskı, 2019, Phoenix Yay.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593