RIDVAN AYDIN


YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (21)


…Ambargonun kadersiz afetzedeleri, göğün 42 bin fitlerini (12 bin 800m) yitirişteydi. Üslerine sağ salim dönüş umutları, varış yeri belirsiz bir yolculuğun, kokpite ayaklanmış suskunluğunu süzülüyordu. Sanki her satırı çağdaş akıl, bilgi ve bilimle paragraflaşan; özcesi, disiplinler arası dinamiklerle harmanlaşan ‘Toplumsal gerçekçi edebiyat’ın, öyküden öyküye akışan duyarlılığını koşturuyordu. 

 

Düşsel belirsizliğin zaman yolculuğunu, bir boşlukta dönüp duran dünyanın bulutlar diyarına, Okyanus ötesinden zulmüyle katılmıştı kocamış Pars. Vietnam’a ilk gençlik yıllarını, Harran semalarınaysa varlığının caydırıcı anlamını bırakmıştı az önce…

 

Altimetre ibreleri iştahla irtifa tüketirken; anıları eşeleyen anların, akrep ve yelkovanları da Yzb. Serhan’ı, kıtadaki ilk göz ağrısı, 181’inci filoya dek götürmüşlerdi… 

 

8’inci Ana Jet Üssü’nde, döneminin çok sevilen üç Komutanından Harekât Komutanı, Hava Pilot Kurmay Albay Özdemir Erkal; 181’inci Filo Komutanı, Hava Pilot Kur Yarbay Kaynak Tümer; Filo Harekât Subayı, Hava Pilot Kurmay Binbaşı Salih Çetinkaya, filo gazinosundan aceleyle içeri girmişlerdi. 

 

Beyefendiliğiyle anılan pilot Üsteğmen İsmail Doğan, komutanları ilk gören olarak, “Dikkat!” komutu çekmişti. Gerek görevden yeni gelmiş gerekse görev saatini bekleyen pilotların, o an orada olanları, askeri saygının esas duruş enerjisiyle ayağa fırlamışlardı. Komutan yüksek sesle;

 

“Merhaba arkadaşlar? 

 

“Sağ ol!..”

 

“Nasılsınız?”

 

“Sağ ol!..”

 

“Buyurun, istirahatınıza bakın!” dediği esnada, Savaş Harekât merkezindeki siren, olanca dokunaklığıyla tüm Üs’te çığlık çığlığaydı. O an filoda bulunan ne kadar pilot varsa, derhal paraşüthaneye, akabinde uçak başı yapmalara koşturmuşlardı. Olası bir harekâtın önemli liderlerinden Salih Binbaşıyla birlikte, filo uçuş hattı aracına, apar topar tıkışmışlardı. 

 

Pilotların birer birer bırakılacakları, uçak sığınaklarının ilkine varmak üzereydiler ki “Tatbikat! Tatbikat! Tatbikat!” anonsu, bir anda hararetlenmiş ortalığı soğutmaya koyulmuştu. 

 

Salih Binbaşı; “Arkadaşlar buraya kadar!”demiş, mizansenin olası bir harpteki reaksiyon zamanını, kolundaki süreölçerde, kimselere belli etmeden sıfırlamıştı. O anki “Aaaaaaa!” korosunun, yüksek oktavlı koristleri, “ama bu da olmaz ki!” dercesine, yaygaralı bir gırgırın müşterek şamatasıyla Pars filoya geri dönmüşlerdi.

 

Harekât subayı olarak önderliğini yaptığı, 181’inci Ağır Bombardıman Filo pilotlarındaki, jet hızıyla aksiyon alma refleksi, Salih Binbaşının yüz hatlarında, yurt sevdası onurlu mutluluk olarak belirmişti. Paraşütlerin, kişiye özel yerlerine bırakılma sonrası pilotlara, filo Genel Brifing Salonu’nda toplanmaları emredilmişti. 

 

Sinyal boğucularla korunan, çelik konstrüksüyonlu binanın, çelikten kalın kapısı, sıkı sıkıya kapatılmıştı. Harekât Komutanı Başkanlığında, ülke güvenliğiyle ilgili, önem derecesi “çok gizli” bir harekât planının, kendi paylarına düşeni üzerinde kararlar alınmıştı…

 

İnsan soyu, içinden geçtiği tüm anların hem saydamı hem kapalı olanıydı. Yitirilmiş her hayat, tamamlanmamış bir hayattı. Özellikle ülke güvenliğinin, gerekirse ölüme yeminli hayatları, kendilerinden sonrakilere illaki katkısal bir şeyler bırakmalıydı…

Bu yüzdendi ki yaşanmışlar, özel alanları zorlamıyor, eğer devlet sırrına da girmiyorduysa saklısından çıkmalıydı. Filoların Genel Brifing Odaları; içlerinde daha iyinin daha güzelin nasıl olacağının, demokratikçe tartışıldığı, yüksek güvenlikli geniş mekânlardı.

 

“Yurtta Barış Dünyada Barış” için insanlığa yararlı olanı dillendiren, demokratik fikir ve düşünce özgürlüğü; daha iyi bir ülke hatta dünyanın, daha mutlu bir hayatı için eksiksiz olmalıydı. 

 

Tüm savaş pilotları bilirlerdi ki hak, hukuk, hakkaniyete duyarlı olmayan, özellikle partizan çıkarcılığın örgütleyip yapılandıracağı cehalet; insan haklarının kutsallığına nasıl saygılı olabilirdi! Evrensel değer yargılarına nasıl vicdanlı, insanlığa nasıl barış sevdalı kalabilirdi? Çağdaş akıldan, evrensel hukuktan, demokratik laik ahlaktan kopartılan insanlık, haliyle vicdan ölüsü toplumlar oluşturmaz mıydı?

 

Bilimsel aklın sorgulayıcı merakıyla zaman içinde insanoğlu; yardımlaşma ve dayanışmanın, o en ileri boyutuna imrenmemiş, üzerinden katar-katar geçen göçmen kuşlara, görünen ki epey öykünmemiş miydi? 

 

Hedef gözetlemesi yaparken, gökleri döne-döne yörünge koşan Kartal!.. Beklenmedik bir anda, avına pike yapan çatal yürek Atmaca!.. Keşfine çıktığına, yaklaşık 180 km ile kilitler atan gökdoğan, savaş uçaklarına rol model olmamışlar da neydi? 

 

Bir lider önderliğinde, kanat-kanada yüreklenerek yapılan kuş uçum seyrüseferlerini, örneksemeli bir titizlikle havacılığa kopyalamış insanoğlu, adına da “Kol Uçuşu” demişti. Uçuş Okulunun yer yuvar dershanelerinde sıkıca anlatılıp, gök boşlukta eğitimi sıkı sıkıya verilen “Kol Uçuşu”nu: “Yakın kol ve Taktik kol ” olarak ikiye ayırmıştı. 

 

Sağ elinizin başparmağını kökünden avuç ayanıza saklar ve diğer dört parmağı, yeryüzüne paralel ve bitişik bakacak şekilde tutarsanız: Sağa kol nizamında dörtlü bir savaş kolunun, göreve giderken yakın kol uçuş şeklini örneklemiş olursunuz. 

 

Bu durumda orta parmak 1 numara olarak lider uçağı simgeliyordu. İşaret parmağı 2 numara, yüzük parmağı 3 numara, yani yedek liderdi. Serçe parmağıysa kolun en çömezi 4 numarasıydı. Aynı şekli sol ele uyarlarsanız, bu kez sola kademeli dörtlü bir kol uçuş düzenini elde etmiş olurdunuz. 

 

Hasım topraklardaki bir hedefin ya da hedefler topluluğunun stratejik türleri; alınacak askeri kararın matematiksel taktik önemini; daha barıştan itibaren ilgilisine zorunlu kılardı... 

 

Stratejik hedef imhalarının, organize taktik çalışmaları, kol uçuşlarının ikili, üçlü, dörtlü hatta bazen sekizli, dahası bindirmeli on ikili uçakla bile yapılmasını gerektirirdi. Eğitim ve Test Uçuşları hariç, savaş uçaklarında tüm görevler, asgarî iki elemanlı bir tim halindeydi. 

 

Yardımlaşmaya yönelik tim hali; gökyüzünde sırtlarını birbirlerine dayamış kader arkadaşlığının, omuzdaş birlikteliğini getirirdi. Ola ki bir gün üşüşecekleri hedef ya da hedeflerde etkin yoğunlaşmayı, yakıp yıkmalardaki, kaçınılmaz cehennemi inşa eylerdi!.. 

 

Hiyerarşik rütbeye bakılmaksızın kol lideri; kolundaki tüm elemanların yegâne sorumlusuydu. Gökyüzünde dalaşmayı yöneten kol liderleri, yeryüzündeki ölüm kalım operasyonlarının tim liderleriyle benzeşti. Kendisinin bir numara olduğu kolda lider, gerektiğinde kol elemanlarını telsizden, numaralarıyla çağırırdı. 

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek.

 

Yolsuzluk, hırsızlık, arsızlıklara sadakat, alın terini gasp edenlere itikat, yokluk kurbanı intiharlara fıtrat, ülkeyi babasının malıymış gibi satanlara itimat edilmediği; tıka basa kul hakkı yiyenlere biat, yanardöner cehalete liyakat, önlemsiz ölümlere mukadderat denilmediği, bir Türkiye umuduyla…

Salih çetinkaya
6.02.2025 16:10:56
Sevgili Rıdvan o güzel günleri anımsattığın için teşekkürler. Selamlar.

Kadri. Solmaz
6.02.2025 18:06:16
Mükemmel. Unutulmaz

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593